Kategoriler
Kocaeli Devlet Hastanesi SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Kocaeli Devlet Hastanesi’nde Diyabet Okulu Eğitimleri Sürüyor

Kocaeli Devlet Hastanesi’nde Diyabet Okulu Eğitimleri Sürüyor

Diyabet hastalarının yaşam kalitesini artırmak ve hastalığa yönelik farkındalığı artırmak amacıyla 2008 yılından bu yana faaliyet gösteren Kocaeli Devlet Hastanesi Diyabet Okulu, eğitimlerine aralıksız devam ediyor.

Diyabet Okulu kapsamında hastalara; sağlıklı beslenme alışkanlıkları, düzenli egzersiz, ilaç kullanımı, ayak sağlığı ve diyabetin psikolojik etkileri gibi konularda kapsamlı eğitimler veriliyor. Eğitimler, Diyabet Eğitim Hemşiresi Ayşegül Kandemir, Fizyoterapist Eray Gültekin, Psikolog Linda Aktaş ve Diyetisyen Mervenur Kurt tarafından yürütülüyor.

Kocaeli Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Uz. Dr. Korkmaz Burç ile Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Emine Ataman’ın da katılımıyla gerçekleşen son eğitim programında, eğitime katılan diyabetli bireylere ve yakınlarına katılım belgeleri takdim edildi.

Diyabet Okulu eğitimlerine katılmak isteyen diyabet hastaları ve yakınları, Kocaeli Devlet Hastanesi Poliklinik Binası’nın ikinci katında yer alan Diyabet Eğitim Polikliniği’ne ücretsiz olarak başvuruda bulunabilir.

[kanews-related-post title=”Kocaeli Devlet Hastanesi Haberleri” ids=”68272″ tag=”div”]
Kategoriler
Körfez Devlet Hastanesi SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Körfez Devlet Hastanesi ek binası hızla yükseliyor

Körfez Devlet Hastanesi ek hizmet binasının inşaat çalışmaları devam ediyor.

Körfez Belediye Başkanı Şener Söğüt, Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Sadettin Hülagü ve İl Sağlık Müdürü Dr. Yüksel Pehlevan ile birlikte 26 dönüm üzerinde 7 bin 304 metrekarelik alana inşa edilen Körfez Devlet Hastanesi ek hizmet binasının inşaatında incelemelerde bulundu. İnşaat alanını gezen protokol üyeleri, yüklenici firma yetkililerinden de gelinen noktayla ilgili bilgi aldı. Başkan Söğüt, uzun yıllardır Körfez’in yeni bir hastane hizmet binasına ihtiyacı olduğunu belirterek, “İlçemizin uzun zamandır beklediği Körfez Devlet Hastanemizin ek hastane binası çalışmaları sona doğru geldi, kaba inşaat bitti. Bundan sonra firma iç düzenleme ve ince işçilikleri gerçekleştirecek” dedi.

Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Sadettin Hülagü de, projenin hızlı şekilde tamamlanacağını ve bölgeye en iyi şekilde hizmet vereceğini belirtti.

26 dönüm üzerinde 7 bin 304 metrekarelik alana inşa edilen Körfez Devlet Hastanesi ek hizmet binası, 54 yataktan oluşacak. Ek hizmet binası içerisinde 15 poliklinik, 3 genel ve 1 lokal ameliyathane, kadın doğum, endoskopi, yoğun bakım üniteleri ve acil bölümü bulunacak.

Kategoriler
Sağlık Haberleri SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Uzmanı uyardı: “Ağız gargarası seçerken üç kez düşünün”

Diş Hekimi ve Ağız, Diş, Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, özellikle alkol ve asit bazlı ağız gargaralarının tat alma duyusunun kaybından diş minesinde erozyona, ağız mukozasında ülser oluşumuna kadar birçok risk içerdiğini belirterek, “Ağız gargarası seçerken üç kez düşünün” dedi.

Diş Hekimi ve Ağız, Diş, Çene Cerrahı Dr. Birkan Taha Özkan, kullanımı yaygınlaşan ağız gargaralarına karşı uyarılarda bulundu. Prof. Dr. Özkan, özellikle pH değeri düşük (asidik) ve alkol içeren ürünlerin dişlerde hassasiyet, çürük artışı, diş yüzeyinde renklenme ve mine incelmesine yol açtığını söyledi. Alkol, klorheksidin ve yoğun antiseptik içeren ağız gargaralarının dil yüzeyindeki tat tomurcuklarını zamanla silikleştirdiğini belirten Prof. Dr. Özkan, “Özellikle asidik içerikli ve alkol bazlı gargaraların uzun süreli kullanımı, diş minesinde erozyon, dilde tat alma duyu kaybı, diş eti hastalıkları ve ağız mukozasında hasar gibi sorunlara yol açabiliyor” dedi.

“Tat alma duyunuzu yitirebilirsiniz”
Yoğun alkol, klorheksidin ve antiseptik içeren ağız gargaralarının dil üzerindeki tat tomurcuklarına zarar verdiğini belirten Özkan, “Tat alma duyunuzu yitirebilirsiniz. Yoğun alkol, klorheksidin ve antiseptik içeren ağız gargaraları, dil üzerindeki minik tat tomurcuklarının (papillaların) silikleşmesine ve yok olmasına neden oluyor. Bu da zamanla dil yüzeyinde pürüzsüzleşme, tatlı, tuzlu, acı gibi tatları algılayamama ve ağız içinde ve yanakta kronik yanma hissi oluşturuyor. Tat alma duygusunu kaybetmek, yaşam kalitesini doğrudan etkiler. Dil üzerindeki papillaların hasarı bir noktadan sonra geri dönüşümsüz olabilir. 2024 yılında yapılan bilimsel çalışmalar, düzenli ağız gargarası kullanan bireylerde yüzde 18 oranında tat kaybı ve dil yanması vakalarının görüldüğünü göstermiştir” diye konuştu.

“Diş beyazlatmak isterken zarar veriliyor”
Özellikle alkol oranı yüksek (yüzde 20 üzeri) ya da asidik yapıdaki ağız gargaralarının ağız mukozası ve dişeti epitelinde ciddi hasarlara yol açtığını belirten Prof. Dr. Özkan, “Bu durum yanak içlerinde ve diş etlerinde şiddetli yanma, kuruluk, soyulma, ilerleyen süreçte açık yaralara (ülserlere) yol açar. Her gargara kullanımında aslında ağzınızın koruyucu tabakasını yakıyor olabilirsiniz. Yanak mukozasındaki bu mikro hasarlar zamanla daha büyük sistemik enfeksiyonlara da kapı aralar. pH değeri düşük gargaralar, diş minesinde asit erozyonuna yol açıyor. Sonuç olarak, diş hassasiyeti, diş çürük oluşumunda artış, diş minesinin incelmesi, diş renginde koyulaşma veya diş yüzeyinde sararma. Dişlerinizi beyazlatmak isterken, yanlış gargara kullanımıyla dişleri aşındırıyor ve diş çürüklerine davetiye çıkarıyorsunuz. 2024 yılında yapılan bilimsel çalışmaya göre, düzenli gargara kullanan bireylerde yüzde 32 oranında diş erozyonu tespit edilmiştir” ifadelerini kullandı.

“Çene kemiği bile zarar görebilir”
Çene kemiğinin de ciddi zarar görebileceğini dile getiren Prof. Dr. Özkan, “Özellikle klorheksidin bazlı gargaralar, dişlerin üzerinde koyu kahverengi, siyahımsı lekeler oluşturur. Bu renklenmeler diş taşı gibi kalıcı hale gelebilir hatta diş yüzeyindeki lekeler profesyonel temizlikle dahi tam olarak giderilemeyebilir. Metal sülfür ve maillard reaksiyonu sonucu diş ve diş dolgusu kenarlarında kalıcı renk değişimi görülür. Yüzde 2’lik klorheksidin kullanımı, yüzde 9,8 oranında mukozal ülserasyon ve beyaz plak oluşumuna yol açabilir. Sağlıklı dişlerinizin görünümünü bozarak estetik kaygıya sebep olabilirsiniz. Bu hasar bazen telafisi çok zor bir noktaya ulaşır. Bu nedenle uzun süreli kullanımdan ziyade belirli kısa süreli kullanımı renklenmenin de önüne geçebilir. Çene kemiğinize bile zarar verebilir, Uzun süreli antiseptik ağız gargarası kullanımı, ağız florasındaki faydalı bakterileri yok ederek, diş eti hastalıklarının hatta periodontitse (ileri diş eti hastalığına) ilerlemesine, diş eti çekilmesine, diş kayıplarına ve çene kemiğinde erimeye zemin hazırlar” şeklinde konuştu.

“Kalp damar hastalıklarını tetikleyebilir”
Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, ağız gargaralarının masum bir hijyen ürünü gibi görülmemesi gerektiğini vurgulayarak, “Sadece ağzınız değil, tüm vücudunuz tehlikede. Klorheksidin gibi güçlü antiseptikler, ağız mikrobiyotasını bozarak ağızdan mideye ve kalbe kadar olan nitrat-nitrit-oksit dengesini etkiler. Bu durum uzun vadede hipertansiyon, kalp damar hastalıkları ve bağışıklık sistemi zayıflamasına yol açabilir. Masum bir gargara kullanımı, zamanla sistemik kalp damar problemlerine bile neden olabilir. Ağız sağlığı, vücut sağlığının kapısıdır. Ağız gargarası seçerken üç kez düşünün. pH’ı nötr veya hafif alkali olan ürünleri tercih edin. Alkol içermeyen formülleri seçin. Uzun süreli kullanımda mutlaka diş hekiminize danışın. Ağızda tat kaybı, yanma, dişlerde lekelenme gibi belirtiler görürseniz gargara kullanımını derhal bırakmalısınız. Ağız gargarası masum bir hijyen ürünü değildir. Yanlış ve uzun süreli kullanım; ağız, diş, diş eti, çene kemiği ve hatta tüm vücudunuzun sağlığını tehdit edebilir. Tat alma duyunuzu kaybettirebilir, çene kemiğinizi eritmeye başlayabilir ve kalp damar rahatsızlıklarına yol açabilir. Uzun süreli, yoğun asidik ve alkol içerikli gargara kullanımına karşı dikkatli olun. Mutlaka diş hekiminize danışarak kullanın” dedi.

Kategoriler
Kocaeli İl Sağlık Müdürlüğü SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Kocaeli’de ASM sayıları artıyor: Hedef bin

Kocaeli İl Sağlık Müdürü Op. Dr. Yüksel Pehlevan, kent genelinde sağlık yatırımlarının sürdüğünü belirterek, aile sağlığı merkezlerinin sayısını yaklaşık bine çıkarmayı hedeflediklerini söyledi.

İzmit ilçesindeki Kozluk Mahallesi’nde bir binanın zemin katı, aile sağlığı merkezine dönüştürülüyor. İl Sağlık Müdürü Op. Dr. Yüksel Pehlevan, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, Kocaeli’de birinci basamak, ikinci basamak ve üçüncü basamak sağlık yatırımlarının devam ettiğini söyledi. Pehlevan, “Tabii ki koruyucu sağlık hizmetlerinin en önemli olduğu yer birinci basamak sağlık hizmetleridir. Devam etmekte olan 16 aile sağlığı merkezimiz var. Hem inşaat halinde olan hem de ihalesi süren yerlerimiz var. Bunlardan 8’i satın alma yoluyla aldığımız aile sağlığı merkezlerimiz. Şuanda bulunduğumuz yer de satın aldığımız aile sağlığı merkezimiz. Tadilatımızı kısa sürede bitirerek vatandaşların hizmetine sunmuş olacağız” dedi.

“Hekim başına düşen nüfus sayısını azaltmak istiyoruz”
Hedeflerinin, hekim başına düşen nüfus sayısını azaltmak olduğunu vurgulayan Pehlevan, “Daha nitelikli sağlık hizmeti vermek istiyoruz. Vatandaşımızın koruyucu sağlık hizmetinden daha çok faydalanmasını istiyoruz. İlk hedefimiz bu sayıyı 2 bin 500’ün altına düşürmek, daha sonra da 2 binlere düşürmek istiyoruz” diye konuştu.

“Sağlıklı hayat merkezlerinde çok nitelikli hizmet veriyoruz”
Op. Dr. Yüksel Pehlevan, aile sağlığı merkezlerinin yanı sıra, sağlıklı hayat merkezlerinin sayısının da artırıldığına dikkat çekerek, “Şuanda 9 sağlıklı hayat merkezimiz var. Ayrıca inşaat çalışmalarımız da devam ediyor. Yine satın alma yoluyla temin edeceğimiz yerler var. Gerekli personel takviyelerini de yaptık. Sağlıklı hayat merkezlerimizde kanser taramasından diyetisyene, fizyoterapistlerden psikoloğa, bulaşıcı hastalıklarından bağımlılıkla mücadeleye kadar çok nitelikli sağlık hizmeti veriyoruz” şeklinde konuştu.

“Hastanın bir daha randevu almasına gerek kalmıyor”
Sağlık hizmetlerinde dijital entegrasyonun tamamlandığını da belirten Pehlevan, aile sağlığı merkezlerinde görevli hekimlerin, muayene ettikleri hastalar için gerekli gördüklerinde Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) üzerinden doğrudan ilgili birime randevu oluşturabildiğini söyledi. Pehlevan, “Aile hekimi, uygun gördüğünde hastasını uzman hekime direkt gönderebiliyor. Hastanın bir daha başka randevu almasına gerek kalmadan başvuru yapılabiliyor” ifadelerini kullandı.

“Önümüzdeki 1 yıl içinde bu sayıya ulaşabileceğimize inanıyorum”
Kocaeli’de aile sağlığı merkezi sayısının yaklaşık 700’e ulaştığını belirten İl Sağlık Müdürü Yüksel Pehlevan, “Hedefimiz, yeni yatırımlar ve satın almalarla birlikte binli rakamlara ulaşmak. Önümüzdeki 1 yıl içinde bu sayıya ulaşabileceğimize inanıyorum” dedi.

Kategoriler
Sağlık Haberleri SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Uzmanı uyardı: “Her bel fıtığında ameliyat şart değil”

Her bel fıtığı hastasının ameliyat olmaması gerektiğini belirten Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Nehir Barut, “Sadece yüzde 5 civarında hastada ameliyat gerekli olur. Yatak istirahati, ağrı kesici medikal tedaviler ve bazen fizik tedavi ile rahatlama sağlanabilir. Hastaların büyük çoğunluğunda bu yöntemlerle şikayetler gerilemektedir. Dirençli ağrı, kuvvet kaybı, idrar kaçırma gibi şikayetler varsa cerrahi tedavi kaçınılmazdır. Cerrahinin gecikmesi, felç gibi geri dönüşü olmayan nörolojik komplikasyonlara yol açabilir” dedi.

VM Medical Park Gebze Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Nehir Barut, bel fıtığı ve tedavi yolları hakkında açıklamalarda bulundu. Bel fıtığının tanımını yapan Op. Dr. Barut, “Bel fıtığı, bel omurgaları arasındaki disk adı verilen kıkırdak yastıkların zaman içinde zorlanma ve yıpranma nedeniyle yırtılması, kopması ve yerinden kayması sonucu oluşan sinir köklerinin sıkışmasıdır” diye konuştu.

“35-40 yaşlarında sık gözüküyor”
Bel fıtığına neden olan durumlardan bahseden Op. Dr. Barut, “Bel fıtıkları genel olarak ağır kaldırma sonucuyla tetiklenir. Bununla birlikte aşırı kilo (obezite), ani hareketler, yaşlılık, uzun süre aynı pozisyonda oturmak, genetik faktörler ve sigara tüketimi de bel fıtığına neden olan faktörler arasında gösterebilir. Sıklıkla 30-50 yaşları arasında görülür. Özellikle 35-40 yaşlarında pik yapar” şeklinde konuştu.

“Bacaklara yayılan şiddetli ağrı, uyuşma görülebilir”
Belirtilere de değinen Barut, “Bel hareketlerinde kısıtlanma kasların gerilmesi ve spazmı sonucu görülür. Yürüme ve oturma sırasında zorlanma fıtığın sinirleri etkilemesiyle ortaya çıkar. Ayak ve bacak kaslarında güçsüzlük omurgadaki sinirlerin zarar görmesi sonucu gelişir. Bacaklara yayılan şiddetli ağrı, uyuşma, karıncalanma ve kas güçsüzlüğü olabilir. Manyetik rezonans görüntüleme (MRI), bel fıtığı tanısında en yaygın kullanılan yöntemdir. Omurganın kemik yapısının incelenmesinde röntgen ve bilgisayarlı tomografi istenebilir. Ayrıca, bazı özel durumlarda sinir iletim hızları, sinir hasarı ve kas zayıflığının tespiti için EMG (Elektromiyografi) tetkiki istenebilir” ifadelerini kullandı.

“Sıcak veya soğuk kompres uygulaması iyi gelebilir”
Bel fıtığına iyi gelen önerilerde bulunan Op. Dr. Barut, “Sıcak veya soğuk kompres uygulaması, fizik tedavi, istirahat ve kasları çalıştırmak ve ağrı kesiciler bel fıtığı sonucu yaşanan ağrıyı dindirmeye yardım edebilir. Ağrı kesici ilaçlar ve anti-enflamatuar ilaçlar kullanılır. Bel bölgesi, vücudun ağırlık merkezidir ve gün içinde yaptığımız tüm hareketlerden etkilenmektedir. Düzenli yürüyüşler, kan dolaşımını artırarak bel bölgesine daha fazla oksijen gitmesine yardımcı olabilir. Bel fıtığı olanlar için karın kaslarını güçlendirmek önemlidir. Pelvik tilt, kedi-inek pozisyonu, köprü egzersizi, çocuk pozu ve diz göğse çekme egzersizleri ile bel ve karın kaslarını güçlendirir, omurga esnekliğini artırır ve ağrıyı hafifletir. Ağır kaldırmamak önemlidir. Ani hareketlerden kaçınılmalıdır. Sağlıklı bir kiloya sahip olunmalıdır. Düzenli egzersiz yapılmalıdır. İyi bir duruş pozisyonu edinilmelidir. Sigara bırakılmalıdır” açıklamasında bulundu.

“Bazen fizik tedavi ile rahatlama sağlanabilir”
Tedavi yollarına dikkat çeken Op. Dr. Barut, “Yatak istirahati, ağrı kesici medikal tedaviler ve bazen fizik tedavi ile rahatlama sağlanabilir. Hastaların büyük çoğunluğunda bu yöntemlerle şikayetler gerilemektedir. Dirençli ağrı, kuvvet kaybı, idrar kaçırma gibi şikayetler varsa cerrahi tedavi kaçınılmazdır” diye konuştu.

“Sadece yüzde 5 civarında hastada ameliyat gerekli olur”

Her bel fıtığı hastasının ameliyat olmaması gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Barut, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sadece yüzde 5 civarında hastada ameliyat gerekli olur. Acil ameliyat gerektiren durumlar da vardır. İlerleyici güç kaybı, örneğin hastanın bacak-ayak kaslarında ilerleyici güç kaybı meydana geliyorsa, bu ciddi bir sinir sıkışmasının işareti olabilir. Düşük ayak (foot drop), hastanın ayak bileğini yer çekimine karşı yukarı kaldırmakta zorlanması veya bunu hiç yapamaması durumudur. Bu durumda ameliyat aciliyet kazanır. İdrar ve büyük abdest kontrol kaybı, sfinkter kaslarında güçsüzlük sonucu hastanın idrarını veya büyük abdestini tutamaması durumunda hızlı müdahale gereklidir. Bu, omurilik üzerindeki ciddi baskının göstergesidir ve ameliyat gecikirse sinir hasarı kalıcı hale gelebilir. Hastanın başvuru sırasında belirgin nörolojik kayıpları varsa (örneğin, bacakta hissizlik ve felç durumu), sinir üzerindeki basının hızla ortadan kaldırılması için cerrahi müdahale şarttır. Cerrahinin gecikmesi, felç gibi geri dönüşü olmayan nörolojik komplikasyonlara yol açabilir. Bu yüzden yukarıda belirtiler ortaya çıktığında zaman kaybetmeden bir omurga cerrahisi uzmanına başvurmak hayati önem taşır.”

Kategoriler
Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

Severek yapılan egzersizler, stresle başa çıkmanın anahtarı!

İSTANBUL (İGFA) – Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Feneryolu Tıp Merkezi Spor Eğitmeni Mustafa Kurt, fiziksel aktivitelerin stres yönetimine etkisi hakkında bilgi verdi.

Fiziksel aktivitelerin hafızayı, odaklanmayı ve bireysel işlevselliği artırdığını dile getiren Spor Eğitmeni Mustafa Kurt, “Kişinin severek yaptığı egzersizler stres ile başa çıkmada daha verimli olur.” dedi. Egzersiz konusunda motive kalabilmenin anahtarının, gerçekten keyif alınan bir aktiviteyi seçmek olduğunun altını çizen Kurt, aşırı egzersizin ise fiziksel yorgunluk ve mental tükenmişlik yaratabileceği konusunda uyardı.

Kategoriler
Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

Merdiven çıkarken dizde oluşan ağrıya dikkat

Günlük hayatta fark etmeden atılan binlerce adım, yıllar içinde dizlerde yorgunluğa neden oluyor. Diz kireçlenmesinin özellikle merdiven inip çıkarken ya da uzun süre yürüdükten sonra ağrıyla kendini belli ettiğini belirten Uzman Dr. Mert Sancar, diz kireçlenmesi hakkında bilgi verdi.

Her adımda vücudun tüm yükünü taşıyan diz eklemleri, yıllar içinde sessizce yıpranıyor. Bu yıpranma zamanla “gonartroz” olarak adlandırılan, halk arasında “diz kireçlenmesi” olarak bilinen hastalığa yol açıyor. Medicana Zincirlikuyu Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Mert Sancar, diz kireçlenmesinin diz ekleminde yer alan kıkırdak dokunun aşınmasıyla başladığını söyleyerek, “Kıkırdak, eklem yüzeylerinin rahatça hareket etmesini sağlayan koruyucu bir tabakadır. Bu doku bozulduğunda, kemikler birbirine sürtünmeye başlar ve bu durum ağrı, sertlik, şişlik ve hareket kısıtlılığına neden olur. Yaşlanma, fazla kilo, geçirilmiş diz yaralanmaları, genetik yatkınlık ve bazı romatizmal hastalıklar gonartrozu kolaylaştıran etkenlerdir” dedi.

Kilo kontrolü önem taşıyor
Gonartrozun genellikle dizde özellikle merdiven inip çıkarken ya da uzun süre yürüdükten sonra hissedilen ağrı ile kendini belli ettiğine değinen Uzm. Dr. Mert Sancar, “Zamanla dizde şekil bozukluğu, çıtırtı sesi, sabahları tutukluk hissi ve oturup kalkarken zorlanma gibi şikâyetler gelişir. Tanı, hasta öyküsü ve fizik muayene ile birlikte basit bir röntgen ile rahatlıkla konabilir. Gerektiğinde MR gibi görüntüleme yöntemleri de kullanılabilir. Gonartroz tedavisi, hastalığın evresine ve hastanın yaşam kalitesine göre belirlenir. İlk aşamada kilo kontrolü, kasları güçlendirmeye yönelik egzersizler, baston veya dizlik gibi yardımcı ekipmanlar önerilir. Fizik tedavi uygulamaları da ağrının azaltılmasında ve eklemin korunmasında oldukça etkilidir” şeklinde konuştu.

İlaçların yan etkilerine dikkat
Gonartrozun tedavisinde ağrı kesici ve iltihap giderici ilaçlar, krem veya jel formunda sürülen topikal ilaçların kullanılabildiğini ifade eden Uzm. Dr. Mert Sancar, “Ancak bu ilaçlar uzun süreli kullanımda mide, böbrek ve kalp üzerindeki yan etkileri nedeniyle dikkatli alınmalıdır. Ağrı kesici, iltihap giderici ilaçların yanında diz içi enjeksiyonların da bu sorunda kullanıldığını söylemek mümkündür” diye görüş verdi.

Erken evrede hyaluronik asit enjeksiyonları uygulanabilir
İlaç ve fizik tedaviye yeterli yanıt vermeyen hastalarda diz içine yapılan enjeksiyonların son yıllarda önemli bir tedavi seçeneği haline geldiğine değinen Uzm. Dr. Mert Sancar, “Bu uygulamalar, doğrudan eklem içine yapıldığından daha etkili ve hedefe yönelik sonuçlar sağlayabilir. Diz içine kortizon enjeksiyonları tercih edilen bir yöntemdir. Bu yöntem iltihaplı durumlarda etkili ve hızlı ağrı giderici etki sağlar. Ancak yılda 2-3 defadan fazla önerilmez, zira kıkırdak üzerine olumsuz etkileri olabilir. Kortizon dışında kullanılan hyaluronik asit enjeksiyonları da eklem sıvısının kalitesini artırır, sürtünmeyi azaltır, dizin ‘yağlanmasını’ sağlar. Özellikle erken ve orta evredeki hastalarda işe yarar” dedi.

Diz kireçlenmesinde yeni nesil tedaviler
Kişinin kendi kanından alınan ve iyileştirici hücrelerden zenginleştirilmiş bir sıvının ekleme verilmesiyle yapılan PRP’nin de diz kireçlenmesinde uygulanabildiğini belirten Uzm. Dr. Mert Sancar, “Bunların yanında kök hücre uygulamaları ve kolajen enjeksiyonları da kullanılır. Genellikle hastanın yağ dokusundan ya da kemik iliğinden elde edilen kök hücreler, hasarlı dokuya ‘yenilenme’ sinyali verir. Deneyimli ekipler tarafından uygulandığında fonksiyonel faydalar sağladığı görülmüştür. Kolajen enjeksiyonları da tercih edilen bir yöntemdir. Vücutta doğal olarak bulunan kolajenin dışarıdan desteklenmesi ile kıkırdak dayanıklılığı artırılmaya çalışılır. PRP ya da hyaluronik asitle birlikte uygulanabilir. Ayrıca, eksozom tedavisi de diz kireçlenmesinde kullanılan bir diğer yöntemdir. Bu yöntem, hücreler arası iletişimi sağlayan minik ‘haberci kesecikler’ olan eksozomların diz içine verilmesiyle uygulanır. Eksozomlar, doku yenilenmesini uyaran sinyaller içerir ve hasarlı bölgelerde onarıcı süreçleri başlatabilir. PRP ve kök hücre tedavilerinin etkilerini destekleyici niteliktedir. Her ne kadar bilimsel araştırmalar hâlen devam etse de, eksozom tedavisi günümüzde bazı özel kliniklerde diz kireçlenmesi tedavisine destek amacıyla uygulanmaktadır ve klinik deneyimlerle olumlu geri dönüşler alınmaktadır” şeklinde görüş verdi.

“Enjeksiyonların yeterli olmadığı durumda cerrahi önerilir”
Tüm yöntemlere rağmen hastaların günlük aktivitelerini yapmakta zorlanma varsa, cerrahi seçeneklerin gündeme geldiğini ifade eden Uzm. Dr. Mert Sancar, “Bunlar arasında artroskopik temizleme işlemleri, kemik hizalama ameliyatları (osteotomi) ve ileri vakalarda diz protezi ameliyatları yer alır. Gonartroz, yaşla birlikte görülme sıklığı artan ancak doğru yönetildiğinde hastanın yaşam kalitesini koruyabildiği bir hastalıktır. Tedavi seçenekleri klasik yöntemlerden ileri biyolojik uygulamalara kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Her hastanın ihtiyacı farklı olduğundan, tedavi planı bireye özel olarak şekillendirilmelidir” dedi.

Kategoriler
Sağlık Haberleri SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Tek tuşla teşhis: İşte diş hekimlerinin yeni yardımcısı

Türkiye’de yalnızca 5 merkezde kullanılan yapay zeka destekli diş muayene sistemi, Kocaeli’de ilk kez KOSTÜ’de devreye alındı. Yapay zeka destekli “Craniocatch” sistemi, diş çürüklerinden kemik kaybına kadar pek çok hastalığı tespit ederek erken teşhis imkanı sunuyor. Önümüzdeki süreçte bu sistemin ağız kanseri teşhisinde de kullanılması hedefleniyor.

Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi (KOSTÜ) Ağız ve Diş Sağlığı Uygulama ve Araştırma Merkezi, yapay zeka destekli muayene dönemini başlattı. “Craniocatch” isimli yapay zeka programı, hastalıkları teşhis edip tedavi planı önererek diş hekimlerine yardımcı oluyor. Uygulamayı yaklaşık bir aydır kullanan Dr. Öğretim Üyesi Melisa Öçbe, sistemin gelecekte kanser teşhisine de katkı sunabileceğini belirtti. Türkiye’de yalnızca 5 hastanede kullanılan bu teknolojinin, Kocaeli’de ilk kez KOSTÜ’de devreye alındığı öğrenildi.

“Tanı koyuyor, yetmiyor tedavi yöntemi sunuyor”

KOSTÜ Diş Hekimliği Fakültesi’nde Ağız, Diş, Çene Radyolojisi Ana Bilim Dalı’nda görevli Dr. Öğretim Üyesi Melisa Öçbe, “Craniocatch” isimli yapay zeka programının detaylarını anlattı. Bu programı yaklaşık bir aydır kullandıklarına dikkat çeken Öçbe, “100’den fazla hastayı yapay zeka ile muayene ettik. Hasta ilk muayeneye geldiğinde, rutin görüntüleme yöntemi olan 2 boyutlu panoramik röntgen çekiliyor. Craniocatch, bu panoramik radyografiyi analiz ederek hem anatomik noktaları belirliyor hem de çürük, periodontal hastalıklar gibi mevcut rahatsızlıkların tanısını koyuyor. Bununla da kalmayıp hasta için bu mevcut hastalıkların tedavi planını oluşturuyor. ’Bu diş çürük, buna dolgu yapılması lazım, kemik kaybı var, diş boşluğu var, implant yapılması gerekiyor’ gibi bize detaylı tedavi yöntemi sunuyor” dedi.

“Kocaeli’de ilk”

Hastanın herhangi bir zararlı etkiye maruz kalmadığını vurgulayan Dr. Öçbe, yapay zeka programının hasta yönetim sistemiyle entegre çalıştığını söyledi. Sistemin işleyişini de anlatan Öçbe, “Hasta röntgeni çekildiğinde tek bir tuşa basmamız yeterli oluyor. Röntgen analizi butonunu bastığımızda hastanın tüm mevcut hastalıkları ve tedavi yöntemleri bize sunulmuş oluyor. Yapay zeka kullanarak ağız muayenesi yapıyoruz. Kocaeli’de ilk kez KOSTÜ Diş Hekimliği Fakültesi’nde bu sistemi kullanıyoruz. Türkiye genelinde de sayılı üniversitelerde yer alıyor. Biz de kendi verilerimizle bu derin öğrenme algoritmasını geliştirmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

“Diş hekimleri olarak alışma sürecine giriyoruz”

Yapay zekanın muayene sürecine katkısına değinen Dr. Öçbe, şu bilgileri verdi:

“Şu an için sistemin verdiği verileri kontrol etmemiz gerektiğinden, muayene süresini kısaltmıyor. Ancak gelecekte ek algoritmalarla süreç daha hızlı hale gelebilir. Dünyada diş hekimleri olarak buna alışma sürecine giriyoruz. Beraber çalışmayı öğrenebileceğimiz bir zaman diliminde muayene süresini de kısaltacağını, tanıyı kolaylaştıracağını düşünüyorum. Türkiye’de bu algoritmanın kullanım yerinin 5’ten az olduğunu biliyorum. Umarım giderek yaygınlaşır”

Tanı ve tedavi yöntemi sunuyor

Dr. Öğretim Üyesi Melisa Öçbe, kullandıkları bu algoritmanın tanı sürecine katkısına ilişkin de detaylı bilgilendirmelerde bulundu. Öçbe, “Yapay zeka algoritması, anatomik noktaları tespit ediyor. Çürük, diş eti hastalıkları, periodontal hastalıklara bağlı olarak kemik kayıpları gibi bir çok şeyi tespit edilebiliyor. Diş çürüklerinin büyüklüğüne göre tedavi endikasyonun dolgu ya da kanal tedavisini seçiyor. Ayrıca çene kemiği içerisinde bulunan radyoopak ya da radyolüsent kemik içi lezyonları tespit edebiliyor ve bunlar için ön tanı sunabiliyor. Hastanın sahip olduğu diş dolgularda uyumsuzluk ya da yeni başlayan çürük varsa bunu gösterebiliyor. Bir röntgen çekildiğinde hastada gözüken tüm anatomik noktaları tek tek görebiliyoruz. Bu eğitimde de öğrenciler için sık başvurduğumuz bir yöntem. Klasik anlamda öğrenciyle röntgeni değerlendirirken, ’Burası neresi?’ diye sorduğumuzda bilebiliyor, bilemiyor veya karıştırıyor. Craniocath ile beraber bu anatomik noktaların hepsini tek seferde gördüğümüzde farklı renklerle etiketlenmiş birçok alan öğrencinin aklına çok iyi yer ediyor” dedi.

“Bu algoritma kanseri teşhis edebilecek boyuta gelebilir”

Öçbe, Craniocath’ın gelecekte hastalıkları daha erken teşhis edebilme potansiyeline sahip olduğunu da vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:

“Kullandığımız Craniocatch algoritması mevcut hastalıkların tanısına yönelik bir sistem. Fakat dünyada yapay zeka radyoloji alanında çok fazla ilerledi. Artık yapılan çalışmalarda yapay zeka radyomiks uygulamaları bir ağız kanserinin prognozunu bize sunabiliyor. ’Bu kanser ve radyoterapi uygulanırsa iyileşebilir, tümör küçülebilir ya da radyoterepi tümöre hiç etki etmeyecek’ diyor. O zaman boşu boşuna hastalar radyoterapi almamaya başlıyor. Yapay zekayı, radyomiksi bu anlamda dünyada kullanan örnekler mevcut. Biraz daha veriye ihtiyaç var. Farklı toplumlardan, farklı üniversitelerden, ülkelerden gelecek verilerle radyomiksin ağız kanserini tespit etmedeki ya da prognozunu belirlemedeki hatta hastanın yaşam süresini belirlemedeki rolü de giderek önem kazanacak. Bu algoritma kanseri teşhis edebilecek boyuta gelebilir. Şu ana kadar bu hala geliştirilme aşamasında kısa zamanda bunun da başarılacağını düşünüyorum”

“Bilgisayar başındayken öğrenebiliyor hale geleceğiz”

Yapay zekanın hasta üzerindeki önemine de değinen Öçbe, “Normalde biz 3 boyutlu tomografik kesitlerde bir lezyonu farklı gri tonlarında görüyoruz. Bu gri tonları gözümüzle ayırt edebildiğimiz skalanın ötesinde, radyomiksle daha derin analiz edildiğinde lezyonun ön tanısı bile konulabiliyor. Histopatolojik değerlendirme, lezyonun kesin tanısı için altın standarttır. Fakat yalnızca yapay zeka radyomiks uygulamaları kullanılarak, lezyonun histopatolojik değerlendirmeye yakın bir ön tanısı elde edilebiliyor. Bu sayede, daha bilgisayar başındayken, biyopsi almadan, cerrahi işlem yapmadan ve örneği laboratuvara göndermeden lezyon hakkında bilgi sahibi olabileceğiz” şeklinde konuştu.

“Her bölümde yapay zeka dersleri veriyoruz”

KOSTÜ’nün yapay zekaya büyük önem verdiğini belirten Öçbe, “Biz KOSTÜ olarak hem iç işleyişimizde hem de akademik çalışmalarımızda, öğrencilerimizin eğitim süreçlerinde yapay zekayı yoğunlukla kullanıyoruz. Rektörümüzün bu konuya verdiği önem ve bizlere verdiği destek sayesinde mühendislik fakültesi, diş hekimliği fakültesi, hemşirelik gibi KOSTÜ’nün her bölümünde yapay zeka dersleri veriyoruz” şeklinde konuştu.

“Yapay zekanın işimizi elimizden alacağını düşünmüyorum”

Yapay zekanın diş hekimlerinin işini tehdit edip etmediği sorusuna yanıt veren Dr. Melisa Öçbe, “Craniocatch’ın CEO’su, aynı zamanda çok saygı duyduğumuz ve örnek aldığımız Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi uzmanı olan Prof. Dr. İbrahim Şevki Bayrakdar, ’Yapay zeka diş hekimlerinin işini elinden almayacak. Ama gelecekte yapay zeka ile çalışabilen diş hekimleri daha avantajlı olacak’ der. Ben de buna yüzde 100 katılıyorum. Bu sebeple en kısa zamanda yapay zekayı tüm işleyişlerimizde dahil etmemizin hepimizin faydasına olacağını düşünüyorum. Yapay zekanın işimizi elimizden alacağını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.

Kategoriler
Tüm Sağlık Haberleri Sağlık Haberleri

“Her 3 çocuktan biri akran zorbalığı yaşıyor”

Akran zorbalığının dünyada yaygın bir sorun olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Büşra Pekkoç Baskıcıoğlu, “Araştırmalar, dünya çapında çocukların yaklaşık üçte birinin hayatlarının bir döneminde akran zorbalığına maruz kaldığını göstermektedir. Akran zorbalığıyla başa çıkabilmek için çocuklara zorbalıkla başa çıkma stratejileri öğretilmeli, güçlü sosyal bağlar kurmalarına yardımcı olunmalı ve aile-okul iletişimi güçlendirilmelidir” dedi.

Medical Park Ataşehir Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Büşra Pekkoç Baskıcıoğlu, akran zorbalığı hakkında açıklamalarda bulundu. Akran zorbalığının tanımını yapan Uzm. Klnk. Psk. Baskıcıoğlu, “Akran zorbalığı, bireyin yaşıtları tarafından sürekli ve kasıtlı olarak fiziksel, sözel, sosyal veya dijital yollarla zarar görmesi ya da baskı altında tutulmasıdır. Fiziksel saldırılar, alay etme, dışlama, tehdit etme, dedikodu yayma ve siber zorbalık gibi birçok farklı formda ortaya çıkabilir” diye konuştu.

“Siber zorbalıkta da ciddi artış var”
Akran zorbalığının dünyada yaygın bir sorun olduğunu dile getiren Uzm. Klnk. Psk. Baskıcıoğlu, “Araştırmalar, dünya çapında çocukların yaklaşık üçte birinin hayatlarının bir döneminde akran zorbalığına maruz kaldığını göstermektedir. Türkiye’de yapılan çalışmalarda ise öğrencilerin yüzde 20-35’inin zorbalık mağduru olduğu, yüzde 10-20’sinin ise zorbalık yapan taraf olduğu belirlenmiştir. Özellikle internetin yaygınlaşmasıyla birlikte siber zorbalık oranlarında ciddi bir yükseliş görülmektedir” şeklinde konuştu.

“Aile içi şiddet zorbalığa neden olabilir”
Zorbalığın sebeplerinden bahseden Uzm. Klnk. Psk. Baskıcıoğlu, “Zorbalığın nedenleri arasında aile içi şiddet, yetersiz ebeveyn ilgisi, düşük özsaygı, sosyal beceri eksiklikleri, okul ortamındaki denetimsizlik ve toplumda şiddetin normalleştirilmesi gibi faktörler yer almaktadır. Zorbalık yapan bireyler genellikle kendilerini güçlü hissetmek, dikkat çekmek veya başkalarına üstünlük sağlamak amacıyla bu tür davranışlarda bulunurlar” dedi.

“İlkokul ve ortaokul dönemlerinde sık görülür”
Akran zorbalığının hangi yaşlarda daha sık görüldüğüne değinen Uzm. Klnk. Psk. Baskıcıoğlu, “Akran zorbalığı genellikle okul öncesi dönemde başlar ancak en belirgin ve yaygın olarak ilkokul ve ortaokul dönemlerinde görülür. Lise döneminde de devam edebilir, ancak türü ve şekli değişebilir. Araştırmalara göre, akran zorbalığı en çok 7-15 yaş aralığında yaygın olarak görülmektedir. İlkokulun son yılları ve ortaokul dönemi, zorbalığın en sık yaşandığı dönemlerdir” açıklamasında bulundu.

“Akran zorbalığına uğrayan bireyde yalnız kalma isteği olabilir”
Akran zorbalığında görülebilecek belirtilerden bahseden Uzm. Klnk. Psk. Baskıcıoğlu, “Akran zorbalığına maruz kalan çocuklarda içine kapanıklık, kaygı ve depresyon belirtileri, okula gitmek istememe, akademik başarının düşmesi, fiziksel yaralanmalar, sosyal ortamlardan kaçınma, yalnız kalma isteği, uyku ve yeme düzeninde bozulmalar, özsaygı ve özgüvende düşüş gibi belirtiler görülebilir” dedi.

“Uzman desteği alınmalı”
Uzm. Klnk. Psk. Baskıcıoğlu, zorbalık mağduru bir çocuğa nasıl yaklaşılması gerektiği hakkında şu bilgileri paylaştı:
“Zorbalığa uğrayan çocuğa destekleyici ve anlayışlı bir şekilde yaklaşmak önemlidir. Öncelikle çocuğun hissettiklerini anlamak ve onu suçlamadan dinlemek gerekir. Daha sonra öğretmenler, okul yönetimi ve gerekirse bir uzmandan destek alınmalıdır. Çocuğa kendini savunma ve sosyal beceriler kazandırma konusunda rehberlik edilmelidir. Akran zorbalığına uğrayan çocuklar ilerleyen yaşlarda düşük özsaygı, depresyon, anksiyete bozuklukları, akademik başarısızlık, sosyal izolasyon ve hatta travma sonrası stres bozukluğu gibi sorunlarla karşılaşabilirler. Ayrıca, bazı bireylerde saldırgan davranışlar geliştirme veya başkalarına zorbalık yapma eğilimi de görülebilir.”

“Çocuklara empati ve sosyal beceriler kazandırılmalı”
Uzm. Klnk. Psk. Baskıcıoğlu, akran zorbalığıyla başa çıkabilmeleri için ebeveynlere şu önerilerde bulundu:

“Akran zorbalığıyla başa çıkabilmek için çocuklara zorbalıkla başa çıkma stratejileri öğretilmeli, güçlü sosyal bağlar kurmalarına yardımcı olunmalı ve aile-okul iletişimi güçlendirilmelidir. Akran zorbalığını önlemek amacıyla ise aileler, eğitimciler ve toplum iş birliği yapmalı; okullarda zorbalık karşıtı programlar düzenlenmeli, çocuklara empati ve sosyal beceriler kazandırılmalıdır. Ayrıca, aileler çocuklarının davranışlarını yakından gözlemlemeli ve dijital ortamda karşılaştıkları içerikleri kontrol etmelidir. Gerekirse, psikolojik destek de alınarak çocukların güvenli ve sağlıklı bir ortamda gelişmeleri sağlanmalıdır. Akran zorbalığı, bireylerin gelişimi üzerinde uzun vadeli etkiler bırakabilen ciddi bir problemdir. Bu konuda farkındalığı artırmak ve etkili çözümler üretmek, daha sağlıklı bir toplum oluşturmanın önemli bir parçasıdır.”

Kategoriler
Sağlık Haberleri SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Tiroit hastalarına önemli uyarı

Tiroit hastalarının Ramazan ayında ilaçlarını nasıl kullanması gerektiğini belirten Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Sibel Temiz, “Tiroit ilacı kullanan hastalar, ilaç tedavileri hekimleri tarafından uygun şekilde düzenlenerek, ilaçlarını sahurda veya iftarda almak kaydıyla oruç tutabilirler” dedi.

VM Medical Park Gebze Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Sibel Temiz, tiroit hastalarının Ramazan’da nelere dikkat etmesi gerektiği hakkında açıklamalarda bulundu. Tiroit hastalıklarının kısaca ne olduğundan bahseden Uzm. Dr. Temiz, “Tiroit hastalıkları hipotiroidi (tiroidin az çalışması) veya hipertiroidiye (tiroidin aşırı çalışması) yol açan tiroit hormon dengesinin bozulduğu hastalıkların yanında nodüler tiroit, guatr gibi tiroit hormonlarının etkilenmediği farklı tablolardan da oluşan bir hastalık grubudur” dedi.

“Her hastanın tıbbi durumuna göre oruç tutması gerekir”

Tiroit hastalarının oruç tutup tutmayacağı konusunda bilgi veren Uzm. Dr. Temiz, “Tiroitte nodül varlığı eğer tiroit hormonlarını etkilemiyor ve tiroit ilacı kullanımı gerektirmiyorsa oruç tutmasına engel değildir. Hipotiroidi ve hipertiroidide ise bozulmuş olan tiroit hormon dengesinin uygun ilaç tedavisiyle yeniden sağlanmış ve hastalığın kontrol altına alınmış olması bu hastaların güvenle oruç tutabilmesi için gereklidir. Tiroit hormonlarının dengede olmaması, özellikle de yandaş hastalıklar varlığında oruç tutulması hasta için riskli olabilir. Bunun yanında tiroit kanseri dolayısıyla ameliyat olan ve tiroit değerleri katı bir aralıkta tutulması gereken hastalarda da oruç tutulması risk oluşturabilir. Her tiroit hastasının tıbbi durumunun farklı olduğunu unutmamalıyız. Bundan dolayı oruç tutmak isteyen tiroit hastalarının öncesinde mutlaka takipli oldukları hekime oruç tutmalarının uygun olup olmadığı yönünde danışması ve hekimin önerilerine uyması gerekmektedir” diye konuştu.

“Sahurda veya iftarda ilaçlar alınabilir”

Tiroit hastalarının Ramazan ayında ilaçlarını nasıl kullanması gerektiğini de söyleyen Temiz, “Günümüzde hipotiroidi hastalarını sıkça görmekteyiz. Bu hastaların kullandığı levotiroksin içeren ilaçların emilimi için gerekli olan faktörlere Ramazan ayında da dikkat edilmesi tiroit değerlerinin bozulmaması için önemlidir. Tiroit ilacı kullanmakta olan hastalar, ilaç tedavileri hekimleri tarafından uygun şekilde düzenlenerek, ilaçlarını sahurda veya iftarda almak kaydıyla oruç tutabilirler. Levotiroksini sahur yemeğinden 30 dakika önce aç karnına içilmeli ve öncesinde de mümkün olduğunca uzun bir gece açlığı olmasına dikkat etmeliyiz. Normalde levotiroksin 8-10 saat gece açlığı sonrası sabah aç içilmelidir. Ramazan’da iftar-sahur arasında 8 saatlik açlığı sağlamak zor olsa da gece geç saatlerde yemek yememeye özen gösterilmelidir. Levotiroksin ilacının emilimini olumsuz etkileyen mide koruyucu, asit giderici mide ilaçları, demir ve kalsiyum gibi minerallerin sahurda alınmamasına dikkat edilmelidir. Hipertiroidi hastalarının kullandığı antitiroit ilaçları ise günlük dozunu değiştirmeden bölerek sahurda ve iftarda yemekle beraber alınmasında bir sakınca yoktur” şeklinde konuştu.

“Ramazan’da beslenme önerileri”

Tiroit hastalarının Ramazan ayında nasıl beslenmesi gerektiğini de anlatan Uzm. Dr. Temiz, “Sağlıklı çalışan bir metabolizma için yeterli su tüketimi Ramazan’da da çok önemlidir. Günde 2-2.5 litre olmak üzere su tüketimini iftar-sahur arasında zamana yayarak sağlamalıyız. Hipotiroidi hastalarında sıklıkla karşılaşılan kabızlık sorununda da yeterli su tüketimi önemlidir. Su tüketiminin yanında özellikle meyve ve sebzelere beslenmemizde yer vererek yeterli lif alımı da sağlanmalıdır” dedi.

Telefon
WhatsApp
Exit mobile version