Kategoriler
Kocaeli Devlet Hastanesi SAĞLIK Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

Kocaeli Devlet Hastanesi’nde “5 Mayıs Dünya El Hijyeni Günü” Dolayısıyla Etkinlik Düzenlendi

Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen ve her yıl 5 Mayıs’ta kutlanan Dünya El Hijyeni Günü Kocaeli Devlet Hastanesi’nde gerçekleşen bir dizi etkinlikle kutlandı.

Etkinlikte hastanenin farklı bölümlerinde interaktif stantlar kurularak el hijyeninin önemi üzerine bilgilendirici sunumlar yapıldı ve katılımcılara doğru el yıkama teknikleri gösterildi.

Kategoriler
SAĞLIK Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

“Kalbin azimle doluysa eğer, engeller hayal ürünüdür.”

Ben Süleyman Aydın evli ve bir çocuk babasıyım. 1985 yılında Giresun’da doğdum 1987 yılında babamın gebze’ye taşınması sonucu Kocaeli ile ilgili yaşantım başladı. ilkokul ve ortaokul eğitimimi Gebze’de, lise eğitimi Gölcük’te , üniversite eğitimim ise Kocaeli üniversitesi beden eğitimi ve Spor yüksekokulunda tamamladım. 2013-2015 yılları arasında Gebze’de çeşitli işlerde çalıştım. 2016 yılında evlendim ve İstanbul kartal’a taşındım. 2017 yılına kadar çeşitli işlerde çalıştım ancak çalıştığım hiçbir işte kendimi o işe ait hissetmedim. 2017 yılı Mart ayında Everest otizm spor ve yaşam akademisi ile tanıştım. özel gereksinimli çocuklarla çalışacaktım. Çalışmaya başladığım daha ilk gün ben burada olmalıyım dedim. ben çocuklar için elimden gelenin en iyisini yapıp, elimden gelmeyen için kendimi ve şartları zorlamalıyım diye düşündüm.

Bu düşüncele çalışmaya ve kendimi geliştirmeye başladım. Kısa sürede stajyerlik eğitimini tamamladım. Hızlıca tüm kademeleri tek tek geçerek bir buçuk sene gibi kısa bir sürede eğitim danışmanlığı görevine getirildim. Yaklaşık 4 sene kadar eğitim danışmanlığı görevini sürdürdüm. Everest spor ve yaşam akademisindeki son bir buçuk yılımı ise eğitim koordinatörlüğü görevini de tamamladım. Daha sonra ailevi şartlar gereği Kocaeli’ye taşınmam gerekti. İşte burada çevren otizm hareket merkezinin hikayesi başladı. Biz bu merkezi kurduğumuzda tüm özel gereksinimli bireylerin ulaşmaya arz ettik. bu zamana kadar edindiğimiz tecrübe ve bilgi birikimini kullanarak özel gereksinimli bireylere maksimum fayda sağlamayı istedik. Gelişim hareket ile başlar. Çevren otizm hareket merkezi olarak Spor ve hareket eğitimini kullanarak psiko-motor becerilerin gelişimini hedeflemekteyiz. Psiko motor becerileri açacak olursak. Bunlar dikkat, güç, tepki hızı, koordinasyon, denge ve esnekliktir.

Dikkat: Duyguları ve düşünceyi bir olay ve nesne üzerinde yoğunlaştırmaktır. çocuk çevresini tanıma ve keşfetme duygusu içerisindedir. çevresinde gördüğü, dokunduğu, hissettiği her şeyi algılar tanıdık kişi ya da eşyayı gözü ile takip eder sese tepki verir. Çocuk dikkat becerisine yeterince sahip değilse öğrenme mümkün olmamaktadır.
Güç: bütün psiko motor davranışların öğrenilmesi bir kuvvet gerektirir. kuvvet bir dirence karşı koyabilme onu yenebilme yetisidir. psikomotor davranışlarda kas ve sinir sisteminin gelişmesi önemli bir yer tutar. karşıt güce karşı koyabilmek ya da direnci yenebilmek için vücudunu etkin bir biçimde kullanan çocuk yürüme, koşma, sıçrama, topa vurma, fırlatma gibi hareketleri gücüyle orantı olarak gerçekleştirir.

Tepki hızı: Duyu organlarımızı harekete geçiren iç ve dış durum değişikliğine uyaran denir. vücudun bu uyaranlara karşı gösterdiği duruma ise tepki denir. Alınan uyaranların kişi tarafından algılanıp anlamlandırılıp verilen tepki sırasında geçen süreye reaksiyon hızı denir. Reaksiyon hızı yaşamsal faaliyetlerimiz açısından büyük öneme sahiptir. Reaksiyon göstermemiz gereken durumlarda zamanlamayı tutturamazsak erken ya da geç tepki verirsek zarar görme ihtimalimiz oluşabilir. Buraya örnek olarak üzerimize doğru gelen bir aracı görüp zamanında tepki vererek aracın önünden uzaklaşmayı söyleyebiliriz.

Koordinasyon: Belli bir amaca ulaşmak için bilinçli psikomotor hareketlilerin devamlılığı ahenkli ve uyumlu çalışmasıdır. psiko motor öğrenme birden fazla organın işbirliğini gerektirir. öğrenilecek davranışları yapacak organlar arasında yeterli koordinasyon kuramayan bireyler o davranışı öğrenemez. organlar arasındaki koordinasyonun artması bedensel olgunluk arttıkça ve etkinlikle ilgili alıştırmalar çoğaldıkça mümkün olacaktır. Buraya örnek verecek olursak gözün, kolların, bacakların, ellerin ve gövdenin koordinasyon içerisinde çalışması sonucu bisiklet sürmek diyebiliriz.

Denge: Bir hareketi veya pozisyonu sürdürme, durumunu devam ettirmektir. Vücut bölümlerini vücudun ağırlık merkezine göre etkili olarak kullanmayı öğrendikçe yürüme koşma ve atlama gibi beceriler gelişir. Denge yaşamsal faaliyetlerimiz açısından büyük öneme sahiptir. Basit bir örnek verecek olursak. Eğer dengemizi yeterince sağlayamazsak basit zemin değişikliklerinde yürürken dengemizi sağlayamayıp düşebiliriz.

Esneklik: Vücudun öne, yana, geriye veya istenilen yönlere eğilme yetisidir. omurga sisteminin ve bacakların yeterli esnekliğe sahip olması gerekir. Esnekliği olmayan çocukların psikomotor davranışlarını öğrenmesi olanaksızdır.

Yukarıda anlattığım psikomotor gelişim elemanları’nın her biri çok önemlidir. biz çevren otizm hareket merkezi olarak çocuklarımızın psiko motor gelişimini önemsemekteyiz. en başta söylediğim gibi gelişim hareketle başlar. Psikomotor gelişimimiz ilerledikçe model alma yöntemini kullanarak biz çocuklarımıza hareket eğitimi ile birçok beceri ve davranışı öğretebiliriz. Bunlara örnek verecek olursak göz kontağı kurma becerisi, bekleme becerisi, atma becerisi, tutma becerisi, atlama becerisi, sıçrama becerisi, el-göz koordinasyonu becerisi, göz-ayak koordinasyonu becerisi, nesne kontrolü becerisi, süreklilik becerisi, zamanlama becerisi, motor taklit beceriler, iletişim becerisi, özbakım becerisi, bisiklet kullanma becerisi, paten kullanma becerisi, masa tenisi oynama becerisi, kort tenisi oynama becerisi, yüzme becerisi, jimnastik becerisi, basketbol oynama becerisi, futbol oynama becerisi, voleybol oynama becerisi gibi birçok beceriyi ve davranışlardır.

Özel gereksinimli bireylerle uzun yıllar çalışmamızın sonucunda edinmiş olduğumuz bazı tecrübeler şunlardır. Bir dakika boyunca basketbol topunu sektirebilen bir çocuk bir dakika boyunca bir kalemle bir kağıda bir şeyler yazabilir ya da boyama yapabilir. Bir dakika bizimle odak kaçırmadan iletişim halinde olabilir. Vermiş olduğumuz herhangi bir sorumluluğu etraftan gelen uyaranlara rağmen yerine getirebilir. Tek ayak üzerinde 10 saniye ayakta kalabilen bir çocuk pantolonunu ayakta giyebilir. Basketbol topu ile baş üstü pas atmayı öğrenen bir çocuk tişörtünü çıkarabilir. Sporun kendi içinde bir disiplini, bir kural öğrenimi vardır. Belli süre spor yapan bir çocuk sınıf ortamında, sınıf ortamına uygun hareket tarzı gösterebilir. Bu söylediklerim çocuklarımız için çok basit örneklerdir. Geçmişte ağır otizm tanısı almış çocuklarımızın sporla bu tanımları kaldırdıklarını çok daha mükemmel seviyelere geldiklerini bizzat gördüm ve yaşadım. Tabii ki henüz otizmin bir tanısı ya da tedavisi bulunmuş değil. Ama bu bizim için çocuklarımızdan vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyor. Onlara inancımız sonsuz olmalı. Ben şu düşüncedeyim öğrenemeyecek çocuk yoktur. Öğrenir mi sorusunu sorarsak öğrenemeyecektir.

Eğer nasıl öğretebilirim sorusunu sorarsak mutlaka öğrenecektir. Son olarak da şunu söylemek isterim Everest Spor ve yaşam akademisi kurucusu sayın Ender Öztürk hocam bana çok şey katmıştır. Ondan duyduğum ve çalışmalarıma azim, sabır ve Umut katan şu sözü sizinle paylaşmak isterim ‘kalbin azimle doluysa eğer engeller hayal ürünüdür.”

Kategoriler
SAĞLIK Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

Kolay Morarma Hemofi̇li̇ Haberci̇si̇ Olabi̇li̇r

Hemofilinin ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Hemofili kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliğidir. Kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızıntı şeklinde uzun süren kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir” dedi.

Medipol Mega Üniversite Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Işık Odaman Al, 17 Nisan Dünya Hemofili Günü kapsamında önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Işık Odaman Al, hemofilinin kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliği olduğunu belirterek “Hemofili A ve hemofili B olarak iki tipi vardır. Hemofili A’da eksik olan, faktör VIII’dir. Tüm hemofili hastalarının yüzde 85’ini oluşturur. Hemofili B’de ise faktör IX eksikliği mevcuttur ve hastaların yüzde 15’ini oluşturur. Hemofili kalıtsal (doğumsal) bir hastalıktır. X’e bağlı çekinik olarak kalıtılır. Yani kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Öte yandan sonradan kazanılmış mutasyonlar da hemofili hastalığına neden olabilmektedir. Toplumdaki sıklığı hemofili A için 5 bin erkek çocukta 1 iken hemofili B için 30 bin erkek çocukta 1’dir” şeklinde konuştu.

Sünnet sonrası uzayan kanamaya dikkat

Hemofili A ve B’de klinik bulguların benzer olduğuna işaret eden Doç. Dr. Işık Odaman Al, şöyle devam etti: “Eklem ve kas içi kanamalar en sık görülen bulgulardır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Hastalık faktör düzeyinin kandaki seviyesine göre ağır (faktör düzeyi (yüzde 1), orta (yüzde 1-5) ve hafif (yüzde 5-40) olarak sınıflandırılır. Klinik bulgular ise hastanın yaşına, faktör düzeyine göre değişir. Ağır hemofilide bulgular daha ciddi olup yenidoğan döneminde ve erken çocukluk döneminde ortaya çıkar. Hastalar emeklemeye ve yürümeye başlama döneminde eklem içi kanamalar ile başvurur. Hafif hemofilide ise bulgular daha ileri yaşlarda, ağır bir travma ya da cerrahi işlem sonrası kanama şeklinde ortaya çıkar. Hastalığın tanısı şüphelenilen kişilerde kan faktör seviyesine bakılarak konulur. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızma şeklinde uzun süren kanama, sünnet sonrası beklenmedik kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir. Tanı konulmasında aile öyküsü mutlaka sorgulanmalıdır. Erken tanı konulması özellikle ağır hemofili hastalarında hayat kurtarıcıdır.”

Ciddi kanama olmadan koruyucu tedavi şart Doç. Dr. Işık Odaman Al, tedavinin esasını eksik olan faktörlerin yerine konulması olduğunu belirterek şu bilgileri verdi: “Günümüzde plazma kaynaklı ve rekombinant olarak üretilen faktör konsantreleri mevcuttur. Ağır hemofili hastalarında ciddi kanamalar gelişmeden koruyucu tedaviye başlanmalıdır. Koruyucu tedavi hemofilinin tipine, hastanın kilosuna, kanama sıklığına ve şiddetine ve faktör düzeyine göre bireyselleştirilir. Genellikle haftada 1 olarak başlanıp, haftada 3’e kadar arttırılır. Bu tedavide amaç hastanın kan faktör seviyesini yüzde 1’in üzerinde tutmak ve ciddi kanamaların önüne geçmektir. Diğer tedavi şekli ise ‘kanadıkça’ olarak isimlendirilen hastanın kanaması olması durumunda uygulanan faktör yerine koyma tedavisidir. Faktör konsantreleri hastalara damar içi infüzyon yolu ile uygulanmaktadır. Hemofili ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalıktır. Bu süreçte hasta ve ailesinin bilgilendirilmesi ve tedaviye uyumu çok önemlidir. Hastalar hematoloji, fizik tedavi, ortopedi hekimi, fizyoterapist, psikolog gibi bir çok disiplinden profesyonel uzmanlarca takip edilmelidir. Hastalar hastalığın ismi, ağırlık derecesi, kullandığı faktör konsantresi, takip eden merkez ve hekimin bilgilerini içeren kimlik kartları taşımalıdır. Tedavide amaç hayatı tehdit eden, ani gelişen kas içi, beyin içi kanamaların önüne geçmek olduğu kadar, uzun vadede hastaların bebeklikten, erken çocukluk, okul dönemi, ergenlik ve erişkin dönemlerine geçişte karşılaşabileceği kronik sorunları da tespit edip çözmektir. Tekrarlayan eklem içi kanamalar kısa ve uzun vadede hastaların hayat kalitesini önemli düzeyde etkilemektedir.”

Uzun dönemde sakatlığa ve psikolojik sorunlara yol açabilir Tekrarlayan kanamalarda uzun dönemde sakatlığa yol açabileceğine dikkati çeken Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Tekrarlayan kanamalar sonucu eklem içinde inflamasyon (yangı) oluşmakta ve kısa dönemde ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığına; uzun dönemde ise eklem hareket yeteneğinin kaybına yani sakatlığa neden olmaktadır. Bu tür sakatlıklar ise hastalarda fiziksel aktivitede azalmaya ve osteoporoz, obezite, sosyolojik ve psikolojik sorunlara da neden olur. Fiziksel aktivite her yaş grubunda oldukça önemlidir ve desteklenmelidir. Böylece sinir ve kas gelişimi desteklenir ve eklem hareket açıklığı artar. En çok önerilen sportif aktiviteler yürüyüş ve yüzmedir. Erken çocukluk döneminde hastaların aşıları aşı takvimine uygun olarak yapılır. Ancak kas içi yerine cilt altı uygulama tercih edilmelidir. Eğer kas içi uygulama zorunlu ise koruyucu olarak uygulanan faktör tedavisi ile aynı güne denk getirilmeli ve aşı sonrası aşı uygulanan bölgeye baskı uygulanmalıdır. Okul dönemindeki hastalar için ise okul yönetimi ve öğretmenleri hastalığın tedavisi ve acil durumlar hakkında bilgilendirilmelidir. Aile ve öğretmen iş birliği içinde olmalı ve çocuk bu dönemde psikososyal olarak desteklenmelidir. Ergenlik dönemi ise tedaviye uyumun en çok bozulduğu dönemdir. Hastalar kronik sürecin vermiş olduğu bıkkınlık, kanama ataklarının eskisi kadar sık olmaması, bağımsız olma arzusu gibi nedenler ile tedavilerini aksatabilmektedir. Son yıllarda klasik faktör uygulamalarının yanı sıra uzun yarı ömürlü faktörler, faktör VIII’ e benzer etki gösteren bisipesifik antikor (Emicizumab) ve faktör dışı tedaviler geliştirilmiştir. Emicizumab henüz ülkemizde kullanım onayı almamıştır. Gen tedavisi çalışmaları ise devam etmektedir” değerlendirmesi yaptı.

Kategoriler
SAĞLIK Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

Vücut direnci için suyu ihmal etmeyin

Uzman Diyetisyen Orçun Kürüm, hastalıkların yoğun yaşandığı kış aylarında vücudu güçlü tutmak için su içmenin oldukça önemli ve koruyucu etkisi olduğunu vurguladı.İSTANBUL (İGFA) – Kış aylarında yeterli sıvı alımının sağlanması, sağlık için oldukça önemli. Uzman Diyetisyen Orçun Kürüm, suyun vücudu doğru şekilde hidrate etmesinin, bağışıklık sisteminin etkin çalışmasını desteklediğini belirtti. Kış aylarında grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklar daha sık görüldüğünden, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi büyük önem taşıdığına dikkati çeken Kürüm, “Yeterli sıvı alımı, aynı zamanda vücudun detoksifikasyon sürecini hızlandırır ve mukus zarlarını nemli tutar. Bu durum, virüslerin solunum yoluyla vücuda girmesini önleyebilir. Yeterli miktarda su tüketmek, metabolizmanın verimli çalışmasına katkı sağlar ve enerji seviyelerini korur, bu da kilo yönetimi açısından da faydalıdır” dedi. “SARIMSAK VE ZENCEFİL SOFRANIZDAN EKSİK OLMASIN” Kış aylarında su içmenin yanı sıra virüslerden korunmak için beslenmenin de önemini vurgulayan Orçun Kürüm, “Günlük diyetinizde dengeli bir şekilde protein bakımından zengin yumurta, baklagiller, süt ürünlerine yer vermek bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Tabağınızda renkli sebze ve meyvelere yer açarak, vitamin ve mineral açısından zengin, antioksidan içerikli seçimlerle bağışıklık sisteminizi kuvvetlendirebilirsiniz. Özellikle C vitamini turunçgiller, kırmızı biber, çilek, E vitamini badem, fındık ve vücut için gerekli çinkoyu kabak çekirdeğiyle yoğurt içeren gıdaları tüketerek alabilirsiniz.” dedi. Antiinflamatuvar özellikleri olan sarımsak ve zencefili yemeklerden eksik etmemek gerektiğini belirten Kürüm, hastalıkların yoğun olduğu bu dönemde ek takviye olarak D vitamini, probiyotik ve propolisin düzenli kullanmasının bağışıklığı güçlendirmeye destek olduğunu ifade etti.

Kategoriler
SAĞLIK Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

3 Mart Dünya Omega 3 Gününde Anlamlı Mesaj: “Deni̇zleri̇mi̇z Kalp Damar Sağlığı İçi̇n Önem Arz Edi̇yor”

Denizler, kalp damar sağlığı için önem arzediyor.

Orzaks İlaç, Türk Kardiyoloji Derneği, Türkiye Çevre Eğitim Vakfı ve Deniz Yaşamını Koruma Derneği’nin 3 Mart Dünya Omega 3 Günü özelinde düzenledikleri etkinlikte, denizlerin temizliğinin sağlığımızla ilişkisi vurgulandı. Orzaks İlaç Genel Müdürü Yunus Emre Alimoğlu, “3 Mart Dünya Omega 3 Günü’nde denizlerimizin temizliği, su altı yaşamının çeşitliliği ve Omega 3’ün kalp sağlığımız için önemine dikkat çekmek istedik” dedi.

Kalp sağlığı, bağışıklığı güçlendirme, göz ve beyin sağlığını destekleme, trigliserid ve kan basıncı seviyelerini düşürme, romatizmal eklem iltihabına iyi gelme ve depresyonun etkilerini azaltarak ruh sağlığını iyileştirme gibi vücudumuzda çok çeşitli faydalı etkileri olan Omega 3’e dikkat çekmek için tüm dünyada 3 Mart tarihinde Dünya Omega 3 Günü etkinlikleri düzenleniyor.

Vücudumuzda pek çok farklı sistemde kritik rol üstlenen Omega 3, en fazla sardalya, hamsi, somon, uskumru, istiridye, ringa ve havyarda bulunuyor. Türkiye Beslenme Rehberi verilerine göre 19-50 yaş arasındaki kadınların günlük 1,1 gr, erkeklerin 1,6 gr Omega 3 tüketmesi öneriliyor.

Proje kapsamında Deniz Yaşamını Koruma Derneği’nin Türkiye’de bir STK’ya ait tek Mavi Bayraklı tekne ve yine Türkiye’deki 10 Mavi Bayraklı tekneden biri olan Valmira isimli yelkenli ile Marmara Denizi’nde profesyonel dalgıç ekibi ile dalış gerçekleştirildi. Yapılan dip temizliğinin ardından, Alimoğlu’nun da içinde yer aldığı ekip ile birlikte denizden çıkarılan çöpler ayrıştırılarak geri dönüşüme kazandırıldı. Ayrıca hayalet ağlara takılan deniz canlıları kurtarılıp tekrar sulara bırakıldı.

6 dalıcı ile yaklaşık 400 m2 bir alanda 6 dalıcı ile ortalama 6 metre derinliği 37 dakikalık bir dalıştan 7 çuval plastik, cam, metal, ambalaj vb. çöp çıkarıldı. Bunların yanı sıra büyük plastik ve metal parçalar ve deniz dibine terk edilmiş bir hayalet av aracı da çıkarıldı.

“Toplum sağlığına ve çevreyi yaşanabilir hale getirmeye odaklanıyoruz”

Sadece ticari başarı elde etmekle kalmayıp topluma karşı sorumluluklarını da yerine getirdiklerini kaydeden Alimoğlu, “Bugün topluma katkı sağlama adına ülkemiz için çok değerli STK’ların desteğiyle Mavi Bayrak Mavi Kalp projemizi hayata geçiriyoruz. Aynı amaç için toplandığımız Türk Kardiyoloji Derneği, Deniz Yaşamını Koruma Derneği, Türkiye Çevre Eğitim Vakfı’na katkıları ve destekleri için çok teşekkür ediyorum” dedi.

Alimoğlu, “Mavi Bayrak Mavi Kalp projesi bizim için çok kıymetli bir şeyi işaret ediyor “Omega 3”. Bazı omega 3 takviyeleri, balıklardan veya deniz ürünlerinden elde edilir. Günümüzde deniz kirliliği, bu tür takviyelerin güvenliği ve kalitesi üzerinde endişelere yol açabilir. Balık yağı veya diğer deniz kaynaklı omega 3 takviyeleri, kirlilik seviyelerini kontrol etmek ve güvenliği sağlamak için titizlikle işlenmelidir. Tam da bu sebeplerden dolayı deniz temizliğin de farkındalık oluşturarak gelecek nesillere karşı olan sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlatıyoruz. 3 Mart Dünya Omega 3 Günü’nde denizlerimizin temizliği, su altı yaşamının çeşitliliği ve omega 3’ün kalp sağlığımız için önemine dikkat çekmek istedik. Hep birlikte, daha iyi bir dünya için adım atıyoruz” şeklinde konuştu.

“Deniz yaşamını korumak için çalışıyoruz”

Projeye destek olan Deniz Yaşamını Koruma Derneği Başkanı Volkan Narcı ise “Deniz yaşamını sürdürülebilir ve adil yöntemlerle korumak, bu yolda bilimsel çalışmalar ve projeler üretmek için misyonumuz; denizlerin, dolayısıyla doğa ve insan hayatının yaşanabilirliğini ve sürdürülebilirliğini güçlendirmek için doğayla birlikte çözümler üretmek ve uygulamaya geçirmektir. Denizlerimizin akciğeri olan Mercan Resiflerinin restorasyonu, korunması, Tavşan Adası’nın deniz koruma (MPA) ile korunan alanlar oluşturulması, su altı ve su üstünde yaşayan canlıların yaşayabilmesi için hayalet ağların temizlenmesi gibi çalışmaları Marmara Denizi’miz için hayata geçirirken, diğer denizlerimiz için de çalışmaya devam ediyoruz” açıklamasını yaptı.

Uluslararası partnerleri, kamu, özel sektör ve sivil toplumu bir araya getiren çalışmalar yürüttüklerini aktaran Volkan Narcı, “Akdeniz, Ege ve Karadeniz deniz yaşamını korumak ve etki oluşturmak için birlikte çalışıyoruz. Binlerce gönüllümüz ile milyonlarca yaşama dokunduğumuzun farkındalığı ile deniz dibi temizlikleri yaparak da birlikte fark oluşturmaya devam ediyoruz” dedi.

“Denizlerimiz önemli bir besin kaynağı sağlamasının yanı sıra ruhumuza da hitap ediyor’’

Türk Kardiyoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ertuğrul Okuyan, “Sağlıklı bir kalp için psikososyal ve çevresel faktörlerin önemi yadsınamaz. Üç tarafı denizlerle çevrili güzel ülkemizde denizlerimiz, soluduğumuz oksijenin yüzde 70’inin kaynağı olması sebebiyle olmazsa olmazımız. Ayrıca Omega 3 kaynağı olan denizlerimiz insanımızın kalp damar sağlığı için çok yararlı olan yüzme sporunu yapabilmesi ve barındırdığı çeşitli balık ve canlı türleri ile önemli bir besin kaynağı olması yanı sıra ruhumuza da hitap ediyor” şeklinde konuştu.

‘’Çevre sağlığı olmadan, insan sağlığı olmaz’’

Türkiye Çevre Eğitim Vakfı Genel Müdürü Almıla Kından Cebbari, “Çevre sağlığı olmadan insan sağlığı olmaz sloganı ile faaliyetlerimizi yürüttüğümüz Uluslararası Mavi Bayrak Programı’nda, denizlerin sağlığının insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu her fırsatta anlatmaya çalışıyoruz. Sağlıklı bir kalp ve vücut için gerekli olan Omega 3 için de en önemli kaynak konumunda. Dünyayı ve denizleri temiz tutmak istiyorsak bu, tek başına bir kurum veya kuruluşun başarabileceği bir şey değil, tüm toplum ve kurumlar birlikte hareket etmeye ihtiyacımız var. Bu birlikteliğin bir parçası olan tüm paydaşlarımıza destekleri için teşekkür ederiz” dedi.

“Toplumsal ve çevresel sorumluluğumuzu yerine getirmek için kararlıyız”

Orzaks İlaç Pazarlama Direktörü Müge Turan, “Toplum sağlığına ve çevreye karşı sorumluluklarımızın bilinciyle hayata geçirilen ‘Mavi Bayrak Mavi Kalp’ projesini duyurmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. 3 Mart Dünya Omega 3 Günü’nde denizlerimizin temizliği, su altı yaşamının çeşitliliği ve Omega 3’ün insan vücudunun normal fonksiyonlarındaki önemine dikkat çekmek, projedeki öncelikli amacımız. Bu projenin yanı sıra, çevresel sürdürülebilirlik, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine bağlı kalarak, projelerimizin devamlılığı şirket misyonumuz için de önemli bir nokta olarak konumlanmaktadır” dedi.

Kategoriler
SAĞLIK Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

Çocuklarda tedavi edilmeyen influenza böbrek tıkanmasına neden olabilir

Bahar aylarında ‘B’ tipi influenza hastaları oranında artış yaşanacağını belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Bekir Muhsin Arpaözü, çocuklu aileleri uyardı. İnfluenzanın genellikle hafif seyretmesine rağmen bazı durumlarda ağır atlatılabileceğinin altını çizen Uzm. Dr. Arpaözü, “Çocuğunuzda kas ağrısı var ve yürümesinde aksaklık varsa mutlaka doktora başvurun. Çünkü kas iltihaplanması tedavi edilmezse sonucu böbrek tıkanmasına kadar gidebilir. Bu da ‘çocuğunuzun diyalize girmek zorunda kalması’ demektir” dedi.

İnfluenza(Grip) A ve B tipi olarak 2 farklı grupta görülmektedir. Bunların salgın zamanları ise değişmektedir. Kış döneminde özellikle A tipi görülürken bahar başlangıcında B tipini görmeye başlarız. Şuanda hastaneye başvuran hastalarının yaklaşık yüzde 20-30’unda influenza tespit ettiklerini belirten Çakmak Erdem Hastanesi’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Bekir Muhsin Arpaözü, “Ama bu oran zannediyorum ki önümüzdeki birkaç hafta içinde artacaktır. ‘B’ patlaması yaşayacağız. Hasta sayımız normalinden kat kat fazla olacaktır. Bu yüzden ailelerin böyle olmadan bu konuda uyanık olup önlem alması oldukça önemli” açıklamasını yaptı.

“Bol su içilip istirahat edilirse kas hasarı iyileşir”

İnfluenzanın kendini öksürük, yüksek ateş, kusma, genel durumda bozukluk olması gibi belirtilerle gösterdiğini söyleyen Uzm. Dr. Arpaözü şunları söyledi:

“Çocukların çoğu influenzayı ayakta atlatır. Bazı çocuklarda ise çok ağır seyredebilir. Buna bağlı zatürreler görülebilir. Bazen beslenme bozuklukları nedeniyle serum tedavisi alması için yatırdığımız hastalar da olur. Aileler influenza dönemlerinde sıklıkla korku içinde ‘çocuğum yürüyemiyor’ diyerek bizlere başvurur. En sık bacak ağrıları olur. Uyluk ve baldırdaki kaslar tutulur. İnfluenza bu kaslarda yoğun şekilde iltihaplanma yapar. Çocukların kaslarında harabiyete sebep olur. Çoğunlukla iyi seyirlidir. Bu durum 1-5 gün içinde atlatılabilir. Ailelerin bu konuda dikkat etmesi gereken şey çocukların bol sıvı almasıdır. Kas hasarı olduğunda ortaya çıkan zehirli maddeler, kandan böbrek yoluyla atılır. Bu çok fazla olursa böbreklerde tıkanmaya sebep olur. Bu tıkanmanın olmaması için istirahat yani kasları kullanmaması ve bol sıvı alması çok önemlidir.”

“Böbrekleri hasar görmemesi için hastanede sıvı tedavisi veriyoruz”

Tedavi yöntemlerini anlatan Uzm. Dr. Arpaözü, “Hastaya ağrı kesici ve ateş düşürücü veriyoruz. Gerekli çocuklarda böbrekleri hasar görmemesi için hastanede sıvı tedavisi veriyoruz. Bazen influenzaya bağlı beslenme bozuklukları da olabilir. Çocuklarda da yatarak serum tedavisi uyguluyoruz. Böbrek hasarı olmaması için olabildiğince erken dönemde çocuğun böyle bir hastalığı olduğunu tespit edip o yönde tedavisinin başlanması lazım. Böbrek hasarı gördüğümüz çocuklar genellikle doktora geç başvuranlardan çıkıyor” açıklaması yaptı.

“Lütfen çocuğunuzu ıhlamur ve bitki çayı ile tedavi etmeye çalışmayın”

Uzm. Dr. Arpaözü, “Ailelerden özellikle istediğim bir şey var; çocuklarıyla ilgili bir rahatsızlık varsa evde kendileri bunu tedavi etme yönüne gitmesinler. Çok ağır gribal enfeksiyonlar geçiren çocuklar, sadece ıhlamur, bitki çaylarıyla evde tedavi edilmeye çalışıldığı için kötü durumlar yaşayabiliyorlar. Dolayısıyla ailelerin çocuklarıyla ilgili bir şikâyetleri varsa doktora başvurunlar” şeklinde konuştu.

“En iyi PCR testiyle tespit ediliyor”

İnfluenzayı yapılan iki ayrı test ile tespit edebildiklerini belirten Uzm. Dr. Arpaözü, “Bunlardan birisi hızlı testtir. Bunun sonuçları bir saat içinde çıkar. Ancak güvenilirliği biraz daha düşüktür. Diğeri ise PCR testidir. PCR testinin sonuçlanması biraz daha uzun sürer. 6-12 saatte kesin tanıyı koyar” dedi.

Kategoriler
Kocaeli Devlet Hastanesi SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Kocaeli Devlet Hastanesi Çalışanları 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı Coşkuyla Kutladı

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın 100. Yılı Kocaeli Devlet Hastanesi çalışanları tarafından coşkuyla kutlandı. Hastane yönetimi tarafından düzenlenen etkinlik saygı duruşu ve istiklal marşının okunmasıyla başladı.

Etkinlikte açılış konuşmasını yapan Kocaeli Devlet Hastanesi Başhekimi Uz. Dr. Adem Çakır, tüm çalışanların 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlayarak, “Özgürlük ve bağımsızlığımızın simgesi olan Cumhuriyet’imizin 100. yıl dönümünü hep birlikte çoşkuyla kutlamanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. “Allah bu millete bir daha ‘İstiklal Marşı’ yazdırmasın!..” dedi. Günün anlam ve önemine binaen tüm hastane çalışanlarına bayrak ve teşekkür belgesi takdim edildi. Etkinlik pasta ikramıyla son buldu.

Kategoriler
Kocaeli Devlet Hastanesi SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

1-7 Ekim Emzirme Haftası kapsamında Kocaeli Devlet Hastanesi’nde stant açıldı.

1-7 Ekim Emzirme Haftası kapsamında Kocaeli Devlet Hastanesi’nde stant açıldı.

Anne ve anne adaylarının emzirme konusunda farkındalığını artırmak amacıyla Kocaeli Devlet Hastanesi’nde stant açıldı. 1-7 Ekim Emzirme Haftası kapsamında açılan stant da Kocaeli Devlet Hastanesi Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Emine Ataman, Sağlık Bakım Hizmetleri Müdür Yardımcıları Abdurrahman Çelik ve Pınar Mermer, İdari Mali İşler Müdürü Bora Akargöl, İdari Mali İşler Müdür Yardımcısı Abdulselami Tatar ve Hastane birim sorumlularıyla birlikte çok sayıda hastane çalışanı yer aldı.

Açılan stantta anne ve anne adaylarına emzirme sürecinin önemi, doğru emzirme teknikleri, sıkça karşılaşılan sorunlar ve çözümleri gibi birçok konuda önemli bilgiler verilerek broşürler dağıtıldı. Etkinlikte ayrıca yaş pasta kesilerek hastalara ikram edildi.

Kategoriler
Kocaeli Devlet Hastanesi SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Kocaeli Devlet Hastanesi’nin Diyabet Okulu eğitimleri devam ediyor

Kocaeli Devlet Hastanesi’nde 2008 yılından bu yana Diyabet (Şeker) hastalarının yaşam kalitesini artırmak ve farkındalık kazandırmak amacıyla başlatılan Diyabet Okulu eğitimleri tüm hızıyla devam ediyor.

Alanında uzman eğitimcilerin katılımıyla Eylül ayında gerçekleşen ve 3 saat süren eğitimlerde Sağlıklı Beslenme Alışkanlıkları, Düzenli Egzersiz, İlaç Kullanımı, Ayak Sağlığı ve Diyabetin Psikolojik Etkileri gibi birçok önemli konuda eğitimler verildi.

Eğitime katılan diyabetli bireylere ve yakınlarına, Kocaeli Devlet Hastanesi Başhekimi Uz. Dr. Adem Çakır, Başhekim Yardımcısı Uz. Dr. Nurcan Çubukçu, Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Emine ATAMAN, Sağlık Bakım Hizmetleri Müdür Yardımcıları Abdurrahman Çelik ve Pınar Mermer ile Diyabet Hemşiresi Seher Güneş tarafından belge takdim edildi.

Devam eden eğitimlere katılmak isteyen Diyabetli ve yakınları Kocaeli Devlet Hastanesi poliklinik binası 2. katında bulunan Diyabet Eğitim Polikliniğine ücretsiz başvurabilirler.

Kategoriler
SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Covid-19 ’un yeni varyantı ’Eris ’ 9 kişide tespit edildi

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Covid-19 ’un yeni varyantı Eris ’in 9 kişide tespit edildiğini açıkladı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Hasta etme gücünün (virülansının) düşüklüğünü bildiğimiz Eris varyantı referans laboratuvarımızda yapılan incelemede 9 kişide görüldü. Yurt dışı temaslı ve aynı ildeler. Mevcut tedbirlere ve gündelik hayatımıza devam edeceğiz. Durum başka ülkelerde yaygın, bizde de ortaya çıkması muhtemeldi. Büyüklerimizi, kronik hastalarımızı koruyacağız” ifadelerine yer verdi.

Telefon
WhatsApp
Exit mobile version