Kategoriler
GÜNCEL HABERLER

’Geçer’ diye düşünülen adet sancısı hastalık belirtisi sayılabilir

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Talip Karaçor, her adet döneminde tekrarlayan, ağrı kesicilere yanıt vermeyen ve günlük yaşamı olumsuz etkileyen sancıların normal kabul edilmemesi gerektiğini belirterek, “Bu tür şiddetli ağrılar, endometriozisin en önemli belirtilerinden biridir” dedi.

VM Medical Park Gebze Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Talip Karaçor, adet sancısının kadınlarda sık görülen bir durum olduğunu ancak şiddetli ve sürekli ağrıların altta yatan başka bir hastalığın habercisi olabileceğini ifade etti.

“Bu ağrılar normal değildir”
Normal kabul edilen adet ağrılarının özelliklerine değinen Karaçor, “Bazı kadınlar hiç adet ağrısı yaşamazken, çoğunda hafif ya da orta düzeyde ağrılar olur. Adetten 1-2 gün önce başlayan, adet bitimiyle geçen, kasık ve bel bölgesinde kramp tarzında hissedilen ve ağrı kesicilerle hafifleyen ağrılar normal kabul edilir. Ancak adet bitiminden sonra da devam eden, ağrı kesicilere cevap vermeyen ve kişinin iş, okul ve sosyal hayatını olumsuz etkileyen ağrılar normal değildir” dedi.

“Bağırsak düzeninde bozulmalara da yol açabilir”
Şiddetli adet sancısının endometriozis ile yakından ilişkili olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Karaçor, şu bilgileri verdi:

“Endometriozis hormon bağımlı bir hastalıktır. Bu nedenle adet dönemindeki hormonal değişiklikle birlikte ağrı şiddetlenir. Her adet döneminde tekrar eden ve giderek artan sancılar endometriozisin en sık görülen bulgularındandır. Ayrıca cinsel ilişki sırasında ağrıya ve bağırsak düzeninde bozulmalara da yol açabilir. Adet sancısı genellikle kasık ve bel bölgesinde sınırlıdır, adet bitiminde sona erer ve ağrı kesicilerle hafifler. Endometriozis ağrısı ise adetten önce başlar, adet bitiminden sonra da devam edebilir. Kasık ve bel dışında makata, bacaklara ve karın bölgesine yayılabilir. Çoğu zaman ağrı kesicilerle de geçmez.”

“Aile öyküsü risk faktörüdür”
Endometriozisin üreme çağındaki kadınlarda, özellikle 18-50 yaş arasında sık görüldüğünü aktaran Talip Karaçor, “Aile öyküsü de önemli bir risk faktörüdür. Özellikle annesinde, kardeşinde veya teyze, hala gibi yakın akrabalarında endometriozis öyküsü bulunan kadınlar daha yüksek risk altındadır” diye konuştu.

Tanıda gecikmeler yaşanabildiğini, çünkü şiddetli ağrıların normal adet sancısı olarak düşünüldüğünü dile getiren Karaçor, hastanın öyküsü, jinekolojik muayene, ultrason ve MR gibi yöntemlerin ardından kesin tanının laparoskopi (kapalı ameliyat) ile konulduğunu belirtti.

“Mutlaka jinekoloji uzmanı tarafından değerlendirilmelidir”
Tedavinin hastanın yaşına, çocuk isteğine ve şikayetlerine göre planlandığını kaydeden Doç. Dr. Karaçor, sözlerini şöyle tamamladı:

“İlaç tedavisiyle birçok hastada ağrılar azalır, yaşam kalitesi artar. Ancak, çikolata kisti gibi durumlarda cerrahi tedaviye ihtiyaç duyulabilir. Kapalı yöntem laparoskopi ile endometriozis odakları çıkarılır ve yapışıklıklar açılır. Ağrı kesicilere yanıt vermeyen şiddetli sancılar, yoğun pıhtılı kanamalar ve sosyal yaşamı olumsuz etkileyen durumlar mutlaka jinekoloji uzmanı tarafından değerlendirilmelidir”

Kategoriler
Kocaeli Üniversitesi EĞİTİM SAĞLIK

Ankilozan Spondilit Farkındalığı İçin Yürüdüler!

Ankilozan spondilit en çok bel fıtığıyla karışıyor. Romatologlar ve hastalar ankilozan spondilit hastalığına dikkat çekmek için yürüdü

Erken teşhis ve uygun tedavi ile ankilozan spondilit hastalığında engellilik riskinin azaltılması mümkün Genellikle genç yaşlarda ortaya çıkan ve özellikle omurgayı etkileyen kronik inflamatuvar (iltihaplı) bir romatizmal hastalık olan ankilozan spondilit hastalığında erken teşhis, uygun tedavi ve egzersiz ile hastaların yaşam kalitesinin yükseltilmesi, çalışma hayatı ve sosyal yaşamlarında iyileşme mümkün olabiliyor. Her yıl mayıs ayının ilk cumartesi günü, ankilozan spondilit hastalığına dikkat çekmek ve toplumda farkındalık oluşturmak için “Dünya Ankilozan Spondilit Günü” olarak anılır. Bu kapsamda Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı öğretim üyeleri, asistanları ve takipli ankilozan spondilitli hastalar 3 Mayıs Cumartesi günü, Kocaeli Ormanya’da doğa yürüyüşü ve çeşitli sosyal aktivitelerle bir araya geldi. Etkinlikte ankilozan spondilit (AS) hastalığına dikkat çekerek hastalığın erken bulguları hakkında toplumu bilgilendirmek ve farkındalık oluşturmak amaçlandı. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Başkanı, Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Ayşe Çefle, hastalık ve etkinlikle ilgili önemli bilgiler paylaştı.

Ankilozan spondilit gelişiminde genetik faktörler önemli rol oynar

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Başkanı ve Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Ayşe Çefle: “Ankilozan spondilit, genellikle genç yaşlarda ortaya çıkan ve özellikle omurgayı etkileyen kronik inflamatuvar (iltihaplı) bir romatizmal hastalıktır. Hastalık erkeklerde kadınlara oranla 2 ila 3 kat daha sık görülür. Şikayetler genellikle yirmili yaşlarda başlar. Sebebi halen tam olarak bilinmemekle beraber, hastalığın gelişmesinde genetik faktörler önemli rol oynar. Ailesinde ankilozan spondilit olanlarda hastalık riski artmaktadır. Ankilozan spondilit sıklığı toplumlar arasında değişmekle birlikte, ülkemizdeki sıklığı yüzde 0,5 olarak ortaya konmuştur, yani bu hastalık her 200 yetişkinden birini etkilemektedir” dedi.

Bel ağrısının özelliklerine dikkat

Hastalığın en önemli bulgusu bel ağrısıdır ve ağrı inflamatuvar karakterdedir diyen Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Ayşe Çefle sözlerini şöyle sürdürdü: “İnflamatuvar bel ağrısını mekanik bel ağrısından ayıran önemli farklılıklar bulunmaktadır. İnflamatuvar bel ağrısı 40 yaşından önce ortaya çıkar. Kronik bir ağrı olup en az üç ay devam eder. Sinsi başlangıçlıdır, hasta ağrının ilk başladığı tarihi tam ifade edemez. İstirahatle artan bir ağrıdır bu nedenle hastalar özellikle sabahları ağrılı kalkar, sabah tutukluğu bir saati geçer. Hasta hareket ettikçe ağrısı azalır. Diğer bir özelliği ise gece ağrısıdır. Hasta özellikle gecenin ikinci yarısında ağrı ile uyanır ve biraz dolaşıp ağrısı azalınca tekrar uykuya döner. İnflamatuvar bel ağrısının tanınması ankilozan spondilitin ilk bulgusu olması bakımından önemlidir.”

Ağrının zamanla ilerleyerek sırt ve boyun bölgesi, göğüs kafesinde de ortaya çıkabildiğini, bunun yanında omuz ve kalça gibi kök eklemlerin tutulumu, diz ve ayak bileği gibi çevre eklemlerde ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığı olabildiğini dile getiren Prof. Dr. Ayşe Çefle, ankilozan spondilitin sistemik bir hastalık olup hastaların dörtte birinde üveit denilen göz tutulumu görülebildiğinin, hastaların topuk ağrısından yakınabildiğinin, bunun yanında sedef hastalığının ve ishalle seyreden inflamatuvar bağırsak hastalığının da ankilozan spondilite eşlik edebildiğinin altını çizdi.

Hastaların üçte birine yanlışlıkla bel fıtığı tanısı konuluyor

Prof. Dr. Ayşe Çefle: “AS’nin tanısında en önemli nokta hastanın öyküsüdür. Sonrasında fizik muayenede hastalığa ait ipuçları aranır. Ankilozan spondilit iltihaplı bir romatizma olmakla beraber laboratuvar tetkikleri normal bulunabilir. Pelvis grafisi çekilerek sakroiliak eklemlerdeki değişiklikler saptanmaya çalışılır. Ancak hastalığın erken dönemlerinde röntgen bulguları da normal bulunabilir. Bu durumda manyetik rezonans görüntüleme (MR) ve genetik tetkik ile tanının kesinleşmesi sağlanabilir. Erken dönemde grafinin normal bulunması ve laboratuvar bulgularının da olmaması nedeniyle çoğu hastada ankilozan spondilit tanısı atlanmaktadır ve bel ağrısı başka sebeplere bağlanmaktadır. Hastaların üçte birine yanlışlıkla bel fıtığı tanısı konulmakta ve bir kısmı bu sebeple ameliyat bile olmaktadır. Ankilozan spondilitli hastalarda tanıda gecikme 5 ila 10 yılı bulabilmektedir” dedi.

Ankilozan spondilit ömür boyu süren kronik bir hastalık
Ankilozan spondilitin ömür boyu süren kronik bir hastalık olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ayşe Çeflehastalığın erken dönemlerinde bel, sırt ve topuk ağrıları, eklem şişlikleri hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Zamanla kalıcı deformiteler, omurgada hareket kısıtlılıkları, duruş bozuklukları ve hatta kamburluk ortaya çıkmaktadır. Ankilozan spondilit hastalığında tedavinin amacı ağrının kontrolü, inflamasyonun baskılanması, maksimum iskelet hareketliliğinin korunması, deformitelerin ve organ tutulumlarının önlenmesi olarak sıralanabilir.”

Prof. Dr. Ayşe Çefle: “Kronik bel ağrısı olan hastaların doğru teşhis ve tedavisi için romatoloji uzmanları ile iletişime geçmeleri önemlidir. İlaç tedavisi, egzersiz ve yaşam tarzı değişikleri ile ilgili hastaya bilgi verilmelidir. Sigara içiyorsa bırakması sağlanmalıdır. Vücut postürünü ve omurga hareketliliğini koruması için egzersiz programları uygulanmalıdır. Hastalık seyrini takip etmek ve tedaviyi hastaya göre bireyselleştirmek için düzenli takip gereklidir. Anti-inflamatuvar ilaçlar ağrıyı ve inflamasyonu azaltmada etkilidir. Bunların yetersiz olduğu hastalarda son 25 yıldır biyolojik ajanlar ve hedefe yönelik tedaviler başarı ile kullanılmaktadır. Tedavi kararında hasta ve doktorun ortak kararı önemlidir” dedi.

Erken teşhis, uygun tedavi ve egzersizle ankilozan spondilitte engellilik riskinin azaltılması mümkün
Hastalığın tedavisindeki iki önemli unsur ilaçlar ve egzersizdir diyen Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Ayşe Çefle sözlerini şöyle noktaladı: “Tedavi hastanın eğitimi ve iş birliğini gerektirir. Egzersiz programları ile dik postürün korunması ve eklem hareketliliğinin devamı amaçlanmaktadır. İlaç tedavisinin amacı ise ağrı ve inflamasyonu azaltmak ve bu sayede egzersizlerin yapılmasını kolaylaştırmaktır. Tanıda ve tedavide gecikme sadece hastanın yaşam kalitesini azaltmakla kalmaz önemli iş gücü kaybına ve sosyo-ekonomik problemlere de yol açar.

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı öğretim üyeleri olarak, asistanlarımız ve kliniğimizde takipli ankilozan spondilitli hastalarımızın katılımı ile 3 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü’nde Kocaeli Ormanya’da düzenlediğimiz etkinlik kapsamında doğa yürüyüşü ve sosyal aktiviteler gerçekleştirdik. Bu özel gün vesilesiyle ankilozan spondilite dikkat çekiyor, erken teşhis, uygun tedavi ve egzersizle ankilozan spondilit hastalığında engellilik riskinin azaltılması ve hastalığın daha yönetilebilir olması mümkündür diyoruz” (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

Kategoriler
Sağlık Haberleri SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

Uzmanı uyardı: “Her bel fıtığında ameliyat şart değil”

Her bel fıtığı hastasının ameliyat olmaması gerektiğini belirten Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Nehir Barut, “Sadece yüzde 5 civarında hastada ameliyat gerekli olur. Yatak istirahati, ağrı kesici medikal tedaviler ve bazen fizik tedavi ile rahatlama sağlanabilir. Hastaların büyük çoğunluğunda bu yöntemlerle şikayetler gerilemektedir. Dirençli ağrı, kuvvet kaybı, idrar kaçırma gibi şikayetler varsa cerrahi tedavi kaçınılmazdır. Cerrahinin gecikmesi, felç gibi geri dönüşü olmayan nörolojik komplikasyonlara yol açabilir” dedi.

VM Medical Park Gebze Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Mustafa Nehir Barut, bel fıtığı ve tedavi yolları hakkında açıklamalarda bulundu. Bel fıtığının tanımını yapan Op. Dr. Barut, “Bel fıtığı, bel omurgaları arasındaki disk adı verilen kıkırdak yastıkların zaman içinde zorlanma ve yıpranma nedeniyle yırtılması, kopması ve yerinden kayması sonucu oluşan sinir köklerinin sıkışmasıdır” diye konuştu.

“35-40 yaşlarında sık gözüküyor”
Bel fıtığına neden olan durumlardan bahseden Op. Dr. Barut, “Bel fıtıkları genel olarak ağır kaldırma sonucuyla tetiklenir. Bununla birlikte aşırı kilo (obezite), ani hareketler, yaşlılık, uzun süre aynı pozisyonda oturmak, genetik faktörler ve sigara tüketimi de bel fıtığına neden olan faktörler arasında gösterebilir. Sıklıkla 30-50 yaşları arasında görülür. Özellikle 35-40 yaşlarında pik yapar” şeklinde konuştu.

“Bacaklara yayılan şiddetli ağrı, uyuşma görülebilir”
Belirtilere de değinen Barut, “Bel hareketlerinde kısıtlanma kasların gerilmesi ve spazmı sonucu görülür. Yürüme ve oturma sırasında zorlanma fıtığın sinirleri etkilemesiyle ortaya çıkar. Ayak ve bacak kaslarında güçsüzlük omurgadaki sinirlerin zarar görmesi sonucu gelişir. Bacaklara yayılan şiddetli ağrı, uyuşma, karıncalanma ve kas güçsüzlüğü olabilir. Manyetik rezonans görüntüleme (MRI), bel fıtığı tanısında en yaygın kullanılan yöntemdir. Omurganın kemik yapısının incelenmesinde röntgen ve bilgisayarlı tomografi istenebilir. Ayrıca, bazı özel durumlarda sinir iletim hızları, sinir hasarı ve kas zayıflığının tespiti için EMG (Elektromiyografi) tetkiki istenebilir” ifadelerini kullandı.

“Sıcak veya soğuk kompres uygulaması iyi gelebilir”
Bel fıtığına iyi gelen önerilerde bulunan Op. Dr. Barut, “Sıcak veya soğuk kompres uygulaması, fizik tedavi, istirahat ve kasları çalıştırmak ve ağrı kesiciler bel fıtığı sonucu yaşanan ağrıyı dindirmeye yardım edebilir. Ağrı kesici ilaçlar ve anti-enflamatuar ilaçlar kullanılır. Bel bölgesi, vücudun ağırlık merkezidir ve gün içinde yaptığımız tüm hareketlerden etkilenmektedir. Düzenli yürüyüşler, kan dolaşımını artırarak bel bölgesine daha fazla oksijen gitmesine yardımcı olabilir. Bel fıtığı olanlar için karın kaslarını güçlendirmek önemlidir. Pelvik tilt, kedi-inek pozisyonu, köprü egzersizi, çocuk pozu ve diz göğse çekme egzersizleri ile bel ve karın kaslarını güçlendirir, omurga esnekliğini artırır ve ağrıyı hafifletir. Ağır kaldırmamak önemlidir. Ani hareketlerden kaçınılmalıdır. Sağlıklı bir kiloya sahip olunmalıdır. Düzenli egzersiz yapılmalıdır. İyi bir duruş pozisyonu edinilmelidir. Sigara bırakılmalıdır” açıklamasında bulundu.

“Bazen fizik tedavi ile rahatlama sağlanabilir”
Tedavi yollarına dikkat çeken Op. Dr. Barut, “Yatak istirahati, ağrı kesici medikal tedaviler ve bazen fizik tedavi ile rahatlama sağlanabilir. Hastaların büyük çoğunluğunda bu yöntemlerle şikayetler gerilemektedir. Dirençli ağrı, kuvvet kaybı, idrar kaçırma gibi şikayetler varsa cerrahi tedavi kaçınılmazdır” diye konuştu.

“Sadece yüzde 5 civarında hastada ameliyat gerekli olur”

Her bel fıtığı hastasının ameliyat olmaması gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Barut, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sadece yüzde 5 civarında hastada ameliyat gerekli olur. Acil ameliyat gerektiren durumlar da vardır. İlerleyici güç kaybı, örneğin hastanın bacak-ayak kaslarında ilerleyici güç kaybı meydana geliyorsa, bu ciddi bir sinir sıkışmasının işareti olabilir. Düşük ayak (foot drop), hastanın ayak bileğini yer çekimine karşı yukarı kaldırmakta zorlanması veya bunu hiç yapamaması durumudur. Bu durumda ameliyat aciliyet kazanır. İdrar ve büyük abdest kontrol kaybı, sfinkter kaslarında güçsüzlük sonucu hastanın idrarını veya büyük abdestini tutamaması durumunda hızlı müdahale gereklidir. Bu, omurilik üzerindeki ciddi baskının göstergesidir ve ameliyat gecikirse sinir hasarı kalıcı hale gelebilir. Hastanın başvuru sırasında belirgin nörolojik kayıpları varsa (örneğin, bacakta hissizlik ve felç durumu), sinir üzerindeki basının hızla ortadan kaldırılması için cerrahi müdahale şarttır. Cerrahinin gecikmesi, felç gibi geri dönüşü olmayan nörolojik komplikasyonlara yol açabilir. Bu yüzden yukarıda belirtiler ortaya çıktığında zaman kaybetmeden bir omurga cerrahisi uzmanına başvurmak hayati önem taşır.”

Kategoriler
GÜNCEL HABERLER

Menenjitten hayatını kaybeden İrem’in babası konuştu

Kocaeli’de yakalandığı menenjit hastalığı sebebiyle hayatını kaybeden 8 yaşındaki İrem Aslan, gözyaşlarıyla toprağa verildi. İrem’in babası Furkan Aslan, hastalık belirtisinin dizlerinde ağrı ile başlayıp hızlı şekilde nüksettiğini belirterek, “2 gün boyunca diz ağrısı olduğunu söyledi. 3’üncü gün kusma şikayetleri yaşadı. Kusma, ayak ağrısı, vücudunun bir iki yerinde sivilce şeklinde lekeler vardı. Biz de bu ağrılardan dolayı hastaneye başvurduk” dedi.

Derince Bekir Sıtkı Özer İlkokulu’nda öğrenim gören 8 yaşındaki İrem Aslan, çarşamba günü rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Yapılan tahlillerinde küçük kızın menenjit hastalığına yakalandığı öğrenildi. Önce Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi, ardından da Şehir Hastanesi’nde tedavi altına alınan küçük kız, gece saatlerinde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti.

Öte yandan, İrem’in vefat haberinin ardından, menenjit hastalığı okul çevresinde tedirginlik oluşturdu. Bazı veliler, tedbir amaçlı çocuklarını okula göndermedi. Okul sıraları boş kalırken, bahçede sessizlik hakimdi.

Minik İrem son yolculuğuna uğurlandı

Minik kızın cenazesi, bugün ailesi tarafından teslim alınarak önce evinin önüne ardından Sopalı Çiftliği Camii’ne getirildi. Cenaze namazına Aslan’ın ailesi, öğretmenleri, Kocaeli İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Akmanşen, ilçe kaymakamı ve vatandaşlar katıldı. Cenaze namazına katılan vatandaşların çoğu maske taktığı görüldü. İkindi namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından minik İrem, Şehitlik Mezarlığı’na defnedildi.

“Hastalık hızlı nüksetti”

Gazetecilere açıklamalarda İrem’in babası Furkan Aslan, hastalığın hızlı şekilde nüksettiğini ifade ederek, “Yoğun bakım ünitesine aldılar. Yoğun bakımda 1 gün tedavi gördü. En son durumunun stabil olduğunu söylemişlerdi ve de ozon tedavisi için Şehir Hastanesi’ne naklettiler. Orada da yaklaşık 5 saat kaldık” dedi.

“Diz ağrısıyla başladı”

Hastalığın belirtilerini anlatan Aslan, “Evdeyken ufak belirtileri vardı. Diz ağrısıyla başladı. 2 gün boyunca diz ağrısı olduğunu söyledi. 3’üncü gün kusma şikayetleri yaşadı. Kusma, ayak ağrısı, vücudunun bir iki yerinde sivilce şeklinde lekeler vardı. Biz de bu ağrılardan dolayı hastaneye başvurduk. İlk başta Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvurduk. Enfeksiyon hastalığı olabileceği için bizi Kocaeli Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk ettiler. Oraya çarşamba günü saat 15.00’de gittik. O saatten gece 00.00’a kadar sürekli tahliller, analizler yaptılar. En son omuriliğinden sıvı alıp test yaptılar. Orada menenjit hastalığını tespit ettiler ve tedaviye başladılar” diye konuştu.

“Lekeler vücudunu sarmaya başladı”

Aslan, hastane sürecinde İrem’in vücudundaki lekelerin gittikçe arttığını ifade ederek, “Bu süreçte lekeler gittikçe arttı. Vücudunu sarmaya başladı, halsizlik oluştu. Gece yarısı belindeki sıvı alındıktan sonra narkozun da etkisiyle kendinde değildi. O ara etkiler arttıkça ve testlerin sonuçları da çıkınca yoğun balkıma aldılar. Yoğun bakımda da 1 gün kaldık. Ardından kötü haberini aldık” diye konuştu.

Ayrıca Furkan Aslan, İrem’in gerekli tüm aşılarını sağlık ocağında yaptırdıklarını söyledi.

“Yakın temaslı olabilecek öğrenciler ve öğretmenlerimize koruyucu tedavi uygulanmıştır”

Kocaeli Valiliği konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, “İlimiz Derince Bekir Sıtkı Özer İlkokulu 2/D sınıfı öğrencisi İrem Aslan menenjit tanısıyla tedavi görmekteyken yapılan tüm müdahalelere rağmen maalesef bugün vefat etmiştir. Öğrencimize menenjit tanısı konulduktan sonra yakın temaslı olabilecek öğrenciler ve öğretmenlerimize koruyucu tedavi uygulanmıştır. An itibariyle söz konusu okulda ve civarında menenjit semptomlarına rastlanılmamıştır. Sağlık müdürlüğü ekipleri tarafından okulda gerekli bilgilendirmeler yapılmış, milli eğitim müdürlüğü ekiplerimiz de okulda rehberlik görevlerini yürütmekte olup konu ilgili müdürlüklerimizce ve valiliğimizce yakından takip edilmektedir. Vefat eden öğrencimize Allah’tan rahmet, kederli ailesi, öğretmenleri ve arkadaşlarına baş sağlığı diliyoruz” denildi.

Kategoriler
GÜNCEL HABERLER

Uzmanı uyardı: “Kol ve bacaktaki ani ağrı ve soğukluk, hayatı tehdit edebilir”

Ayak yarası ve baldırında ağrı şikayeti olan kişilerin damarlarının tıkanık olabileceği uyarısında bulunan Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Mahmut Yesin, “Kolunuz veya bacağınız aniden ağrılı, soğuk ve soluk hale gelirse hemen hastaneye gidin. Periferik arter hastalığı nedeniyle atardamarınız tıkanmış olabilir. Gecikme durumunda hayati risk söz konusu olabilir” dedi.

VM Medical Park Kocaeli Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Mahmut Yesin, özellikle şeker hastalığı olanlarda ve sigara içenlerde çok sık görülen periferik arter hastalığı hakkında uyarılarda bulundu. Periferik arter hastalığının, tıpta “periferik atardamar hastalığı” olarak da bilindiğini ifade eden Doç. Dr. Yesin, “Periferik arter hastalığı, genellikle bacağınızdaki bir atardamarın kısmen veya tamamen tıkanmasıdır. Bu tıkanıklık, yıllar içinde yavaşça veya aniden meydana gelebilir. Kan vücudunuzun bazı bölgelerine ulaşamazsa, doku oksijen eksikliğinden ölür” dedi.

“Sigara içenler, yüksek tansiyon, diyabet ve yüksek kolesterollü kişiler risk altında”

Periferik arter hastalığının sigara içenlerde ve yüksek tansiyon, diyabet ve yüksek kolesterolü olan kişilerde daha fazla görüldüğünü işaret eden Doç. Dr. Mahmut Yesin, şu bilgileri paylaştı:

“Hastalığın belirtileri arasında yürürken gelen ve dinlendiğinizde geçen bir bacakta ağrı veya kramplar bulunur. Şiddetli periferik arter hastalığında ise, bacağınız sürekli ağrıyabilir ve cilt yaralarınız olabilir. Bacak atardamarınız aniden tamamen tıkanırsa, kangren olur ve tıkanıklık hemen açılmazsa ampütasyona (kesilmesine) dahi sebep olabilir. Bu yüzden, kolunuz veya bacağınız aniden ağrılı, soğuk ve soluk hale gelirse hemen hastaneye gidin. Atardamarınız tıkanmış olabilir”

Periferik arter hastalığında riski artıran bazı faktörler olduğunu işaret eden Doç. Dr. Mahmut Yesin, bunlar arasında ateroskleroz (damar sertleşmesi, yağlanması), sigara içmek, diyabet, yüksek kolesterol, ailede damar hastalığının varlığı, erkek olmak ve obez olmanın en büyük risk faktörleri olarak başta geldiğini belirtti.

“Bu belirtilere dikkat edilmeli”

Mahmut Yesin, periferik arter hastalığında atardamarın kişide zamanla daralması sonucu görülen belirtileri ise şöyle sıraladı:

“Yürüdüğünüzde oluşan ve kısa bir dinlenmeyle geçen bacakta ağrı, sızı, kramp veya yorgunluk hissi (aralıklı topallama), eskiden olduğu kadar uzağa yürüyememe, dinlenirken bile ağrı hissetme, ayak parmaklarınızda veya topuğunuzda yaralar, iyileşmesi uzun süren cilt yaraları. Belirtileriniz aniden kötüleşirse, hemen bir doktora görünün”

“Tedavide ilaç ya da anjiyo uygulanabilir”

Periferik arter hastalığında tedavi yollarına değinen Doç. Dr. Mahmut Yesin, kan akışını artırmaya yardımcı olan ilaçların kullanılabileceğini veya gerekmesi durumunda anjiyoplasti (balon-stent tedavisi) uygulanabileceğini ifade etti. Doç. Dr. Yesin, geç kalınmış vakalarda eğer kol veya bacak hücreleri ölmüşse, ilgili organın kesilmesi (cerrahi olarak çıkarılması) gerekebileceğini de sözlerine ekledi.

“Periferik arter hastalığını önlemek için 9 hayati öneri”

Periferik arter hastalığının bazı hayat tarzı değişiklikleri ve önlemlerle önlenebileceğini işaret eden Mahmut Yesin, “igara içmeyi bırakın. Haftada 3 gün, günde en az 30 dakika yürüyün. Kan damarlarınızı daraltan soğuktan kaçının. Bazı soğuk algınlığı ve sinüs ilaçları gibi kan damarlarınızı daraltan belirli ilaçlardan kaçının. Yara ve enfeksiyonları önlemek için ayaklarınıza iyi bakın. Kan şekeri seviyenizi kontrol edin (diyabetiniz varsa). Kan basıncınızı ve kolesterol seviyenizi düşürün. Kilo verin. Aktif olun ve egzersiz yapın” ifadelerini kullandı.

“Erken teşhisle bacak kesilmelerinin önüne geçilebilir”

Erken teşhis konulduğunda periferik arter hastalığının tedavisinin çok kolay olup bacak kesilmelerinin önüne geçilmesinin mümkün olduğunu dile getiren Doç. Dr. Mahmut Yesin, “Ameliyatsız yöntemle damarlar açıldıktan sonra yaralar daha hızlı iyileşir ve ampütasyon riski neredeyse tamamen ortadan kalkar” şeklinde konuştu.

Kategoriler
SAĞLIK Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

Boyun Ağrısı Neden Olur ?

Boyun ağrısının sebepleri ve tedavi yöntemleri hakkında uzmanlar bilgi verdi. Ofis hayatı, kas ve iskelet sisteminde çeşitli sorunlara neden olabiliyor!

Ofis çalışanlarında en sık görülen kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları arasında boyun, sırt, bel, omuz ve el bileği ağrılarının yer aldığını belirten uzmanlar, sağlıksız postür ve tekrarlayan hareketlerin bu sorunların temel nedenleri olduğunu ifade ediyor.

Miyofasiyal Ağrı Sendromu

Özellikle kadınlarda sık rastlanan boyun ağrılarının, masa başı çalışma koşullarıyla doğrudan ilişkili olduğuna dikkat çeken Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Nihal Özaras, “Masa başı çalışırken çoğu zaman sağlıklı postür kaybedilir, sırt kambur, baş önde bir duruş gelişir. Sadece bu pozisyonda çalışmanın bile yaşam kalitesini olumsuz etkilediği saptanmıştır.” dedi. Miyofasiyal ağrı sendromu ve karpal tünel sendromu gibi rahatsızlıkların da uzun süreli aynı pozisyonda çalışmaktan kaynaklandığına vurgu yapan Prof. Dr. Nihal Özaras, basit ergonomik düzenlemeler ve düzenli egzersizlerle bu sorunların önüne geçmenin mümkün olduğunu ifade etti.  Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Nihal Özaras, ofis çalışanlarının en sık karşılaştığı kas ve iskelet sistemi hastalıkları hakkında bilgi verdi.

Masa başında kaybedilen postür gelecekte ciddi problemlere neden olabilir!

Kas iskelet sistemi rahatsızlıklarının doktora en sık başvurma nedenleri arasında yer aldığına dikkat çeken Prof. Dr. Nihal Özaras, “Kas iskelet sistemi rahatsızlıkları ofis çalışanlarında da sıklıkla görülür. Bu rahatsızlıklar yaşam kalitesini bozar, iş yaşamında verimliliği olumsuz etkiler ve iş gücü kaybına neden olur” diye konuştu. ıBoyun ağrıları, sırt/bel ağrıları, omuz, kol ve el bileği/el ağrılarının ofis çalışanlarında en sık görülen kas iskelet sistemi yakınmaları olduğunu dile getiren Prof. Dr. Nihal Özaras, “Boyun ağrıları özellikle masa başı çalışanlarda ve bilgisayar kullananlarda çok sık görülür. Kadınlarda daha sık olduğu bildirilmiştir. Masa başı çalışırken çoğu zaman sağlıklı postür kaybedilir, sırt kambur, baş önde bir duruş gelişir. Sadece bu pozisyonda çalışmanın bile yaşam kalitesini olumsuz etkilediği saptanmıştır. Ayrıca bu şekilde uzun süre çalışan kişilerin gelecekte ciddi problemlere maruz kalabileceği düşünülmektedir.” şeklinde konuştu.

Tekrarlayan hareketler ağrı oluşumu için risk faktörü… 

Ofis çalışanlarında görülen bir diğer rahatsızlığın da miyofasiyal ağrı sendromu olduğunu aktaran Prof. Dr. Nihal Özaras, “Aynı  hareketlerin tekrar tekrar yapılması, aynı pozisyonda uzun süre kalınması ile gelişir. Kasların uzun süre kasılı kalması kanlanmayı bozar, buna bağlı olarak kasların içinde sert bantlar ve ağrılı tetik noktalar oluşur. Çalışırken sık sık pozisyon değiştirmek ve bazı basit egzersizleri yapmak bu hastalığın gelişimini engeller.” diye konuştu. Omuz bölgesindeki ağrıların da ofis çalışanlarında oldukça yaygın olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Nihal Özaras, şunları söyledi, “Ağır klasörler ve benzeri cisimleri omuz seviyesinin üstünde bir yüksekliğe kaldırmak en önemli risk faktörü olarak bildirilmiştir. Tek bir büyük yaralanmadan çok, tekrarlayan hareketlerin oluşturduğu kümülatif travmanın omuz problemlerinde önemli olduğu düşünülmektedir. Basit ergonomik düzenlemeler ile risk faktörleri ortadan kaldırılabilir”

“Fizik tedavi yöntemleri karpal tünel tedavisinde oldukça etkili…” 

Karpal tünel sendromu da ofis çalışanlarında sık görüldüğünü ifade eden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Nihal Özaras, “El parmaklarının sinirsel beslenmesini sağlayan median sinir el bileğinde karpal tünelden adı verilen bir alandan geçer. El bileğinin sık hareketleri median sinirin bu alanda sıkışmasına neden olur ve ilk 3 parmakta ağrı, uyuşma, yanma, karıncalanma şikayetleri ile seyreden karpal tünel sendromu ortaya çıkar. Şikayetler gün içinde el bileğinin yoğun kullanımı ile artar ve çalışmayı zorlaştırır. Fizik tedavi yöntemleri bu hastalığın tedavisinde oldukça etkilidir” diye konuştu. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)

Telefon
WhatsApp
Exit mobile version