Kategoriler
GÜNCEL HABERLER

“Bu zulüm artık durdurulmalıdır”

İsrail güçlerinin Küresel Sumud Filo’suna yönelik müdahalesine tepki gösteren Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü, “İnsani yardım taşıyan sivil bir konvoya yönelik güç kullanımı kabul edilemez” açıklamasında bulundu.

Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü Yönetim Kurulu, Gazze’ye insani yardım ulaştırmayı amaçlayan Küresel Sumud Filo’suna İsrail güçlerince yapılan müdahaleyi kınadı. Açıklamada, Gazze’nin 7 Ekim’den bu yana uluslararası hukuka aykırı saldırılarla karşı karşıya olduğu vurgulandı. Birleşmiş Milletler Bağımsız Uluslararası Araştırma Komisyonu’nun raporunda İsrail’in Gazze’de “soykırım” işlediğine dair kanıtların bulunduğu hatırlatılarak, kara harekâtıyla birlikte ihlallerin arttığına dikkat çekildi. Kulüp adına açıklama yapan Nail Karagülle, “Gazze’ye yönelik her türlü hukuk dışı müdahale engellenmelidir. Gazze 7 Ekim’den beri İsrail’in hukuka aykırı müdahaleleri altında direnmeye devam etmektedir. BM İsrail’in Gazze’yi tamamen işgal etmek için 16 Eylül itibariyle başlattığı kara saldırısının ana safhası devam etmekte olup 24 saatte 106 kişinin öldürüldüğü bildirilmektedir. Yaklaşık iki yıldır devam eden hukuka aykırı bu müdahaleler artık ciddi bir yoğunluğa ulaşmıştır. Birleşmiş Milletler Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin soykırım suçu oluşturduğunu rapor etmiş, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ise İsrail’in insani yardımların engelsiz biçimde ulaştırılması için tedbir kararları almıştır. Buna rağmen İsrail, uluslararası yükümlülüklerini ihlal etmeyi sürdürmektedir. Bu kapsamda İsrail’in Sumud filosuna yönelik saldırı ve engellemeleri, sivil hedeflere yönelik yasaklanmış saldırı, insani yardımın engellenmesi ve sivillerin aç bırakılması yasağının ihlali anlamına gelmekte olup uluslararası hukuka aykırılık doğurmaktadır. İnsani yardım taşıdığı açıkça beyan edilen şeffaf ve denetlenebilir sivil bir konvoya yönelik güç kullanımı kabul edilemez. Küresel Gazze Sumud Filosunda, 44 ülkeden yaklaşık 300 insan hakları savunucusu yer almakta olup, bu girişim tamamen sivil ve insani niteliktedir. Filo, Gazze’deki akut insani krize dikkat çekmek, sivillere kesintisiz insani erişim sağlamak ve uluslararası hukukun öngördüğü insani yardım koridorunun fiilen işlemesine destek olmak amacıyla yola çıkmıştır. Gemilerde yalnızca tıbbi malzemeler ve temel insani yardım yükleri bulunmakta; seyrüsefer ve güvenlik açısından uluslararası deniz hukukuna tam riayet edilmektedir. UAD kararları uyarınca İsrail’in insani yardımları kolaylaştırma yükümlülüğü varken, yapılan müdahaleler açıkça soykırımı önleme tedbirlerinin ihlalidir. Sumud Filosu tam da bu gayeye matuf olarak yola çıkmış bağımsız gönüllü bir girişimdir. Korunmasına yönelik tedbirler hem devletler hem uluslararası toplum nezdinde bir mesuliyettir. İnsani yardım bir ayrıcalık değil hukuki bir zorunluluktur. Küresel Sumud Filosu’na yönelik her türlü saldırı ve engelleme uluslararası hukukun ihlalidir. Gazze’ye insani yardım engelsiz ve güvenli biçimde ulaştırılmalı ve bu zulüm artık durdurulmalıdır. Zira insanlığın ve insanlık onurunu dayanma gücü kalmamıştır” ifadelerine yer verdi.

Kategoriler
GÜNCEL HABERLER

Bakan Tunç: “Boykot çağrısı akıl alır bir şey değil”

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Son günlerde yolsuzluk iddiaları nedeniyle başlatılan soruşturmalar üzerinden de yargının hedef alınmasını üzülerek takip ediyoruz. Henüz deliller ortaya konulmadan, yargılamalar tamamlanmadan, peşin hükümlerle birilerinin suçsuz ilan edilmesi ya da mahkum edilmesi, hukuk ve hukuk devleti ile asla bağdaşmaz” dedi. Bakan Tunç, boykot çağrısına ilişkin ise “Boykot çağrısı akıl alır bir şey değil” ifadesini kullandı.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Kocaeli Kongre Merkezi’nde düzenlenen “Yargı ve İş Dünyası Sempozyumu”na katıldı. Konferansta, ticaret hukukundan kaynaklanan sorunlar ve çözüm önerileri, sözleşme hukuku kapsamında yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri konuşuldu.

“Kocaeli’nin adliyeye ihtiyacı olduğunu biliyoruz, bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz”

Sempozyumda konuşan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Kocaeli’nin üretim, sanayi ve teknolojinin önde gelen kentlerinden biri olduğunu vurguladı. Kocaeli’nin Türkiye’nin ekonomisine önemli katkılar sağladığına dikkat çeken Tunç, “Kocaeli’nin adliyeye ihtiyacı olduğunu biliyoruz, bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz. 1004 bin metrekare kapalı alana sahip proje çalışmamız var. Uygulama projeleri devam ediyor. 25 Ekim’de yapım ihalesini yetiştirmek istiyoruz. Kocaeli’deki fiziki mekan ihtiyacını karşılama gayreti içerisinde olacağız. Kocaeli’miz yeni büyük adalet binasını çoktan hak ediyor” dedi.

“Bugün itibariyle 382 adliye binamız var”

2002 yılında 78 müstakil adliye binası olduğunu ancak bugün itibariyle Türkiye’de 382 adliye binasının bulunduğunu söyleyen Bakan Tunç, “Kapalı alan miktarında 10 kat arttırmış durumdayız. Geçmişte kiralık binalarda faaliyette bulunan yargı mensuplarımız, bugün teknolojik imkanlara kavuşarak, görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. Kocaeli’deki bu eksikliği de gidermenin gayreti içerisindeyiz” diye konuştu.

Bakan Tunç, Türkiye’nin son 23 yılda çok büyük mesafeler kat ettiğine dikkat çekerek, özellikle yargıda yapılan çalışmaları anlattı. Tunç, sadece temel kanunları yenilemekle kalmayıp, anayasada hak arama yollarını artıran, hukuk devletini tahkim eden önemli reformlara imza attıklarını ifade etti.

“Basın özgürlüğü endekslerinde Türkiye’yi İsrail’in daha gerisinde göstermek mümkün mü?”

Yargı alanında önemli anayasa değişikliği yapıldığının altını çizen Bakan Yılmaz Tunç, sözlerine şöyle sürdürdü:

“Anayasa mahkemesinin yapısı, hakimler ve savcılar kurulunun yapısı, askeri yargının kaldırılması, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tüm bunlar tarihe karıştı. Hukuk devleti ilkesi güçlendi. ’Hukuk devleti ilkesi güçlendi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik hukuk devletidir’ dediğimde buna itiraz edenler oluyor. ’Adalet Bakanı neden bunu sürekli neden tekrar ediyor, demek ki bir problem mi var?’ diyerek eleştirilere maruz kalıyoruz. Türkiye’de hukuk güvenliğinin olmadığına yönünde bir takım maalesef dezenformasyonlar söz konusu. Hukuk güvenliği endeksi şeklinde, masa başında oluşturulmuş, ülkemizi, yargı camiamızı karalamaya yönelik bir takım endekslerle maalesef haksız ithamlarda da bulunanlar var. Türkiye’nin hukuk güvenliği endeksinde dünya sıralamasında geride olduğunu söyleyenler Türkiye’ye haksızlık yapıyorlar. O listeye baktığımız zaman, ülkemizin üstünde gösterilen birçok ülkede yargı kurumlarının nasıl olduğunu, demokratik seçimlerin bile yapılmadığını gördüğümüzde, bu listenin bir inandırıcılığı söz konusu değil. Masa başında düzenlenmiş, herhangi bir objektif kritere dayanmayan, ülkemizde röportaj yaptıkları kişilerin özellikle muhalif sayılan kişilerden, belli ideolojiye sahip kişilerden görüşler alınarak oluşturuşmuş, yanlı listelerle ülkemizin o sıralamada olduğunu söylemek Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve yargımıza büyük haksızlık. Basın özgürlüğü endekslerinde Türkiye’yi İsrail’in daha gerisinde göstermek mümkün mü? İsrail son 1 yılda 200’den fazla gazeteciyi öldürmüşken, onların yaşam haklarını ihlal etmişken, nasıl İsrail, Türkiye’nin basın özgürlüğü anlamında önünde olabilir. Bu mümkün mü? Özellikle Türkiye hukuk güvenliği noktasında en güvenli ülkelerdendir. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı noktasında her zamankinde yargımız bağımsız ve tarafsızdır.”

“Ülkemizin ve yatırımcının menfaatine değildir”

“Hukuk güvenliği olmazsa yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelebilir miydi?” diyen Bakan Tunç, “Ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye tutarı 80 yılda 15 milyar dolar. 2002’den bugüne 23 yılda 273 milyar dolar yabancı sermaye yatırımı geldi. Ülkemiz yüksek standartlı bir demokrasiye kavuştuğu için bu olmuştur ve olmaya devam edecektir. Birileri, özellikle ülkemiz muhalefeti maalesef Türkiye’yi bu noktada karalayarak, ’Hukuk güvenliği yok, ey yatırımcı buraya gelmeyin, burada zorlanırsınız’ demek ülkemizin ve yatırımcının menfaatine değildir” diye konuştu.

“7.5 milyon uyuşmazlık arabulucuların önüne gitmiş”

Arabuluculuğun önemine dikkat çeken Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “12 yılda uygulama başladığı günden itibaren 7.5 milyon uyuşmazlık arabulucuların önüne gitmiş. Bunun 4.5 milyonu anlaşma ile sonuçlanmış. 4.5 milyon 9 milyon kişi demek. Yılda ortalama baktığımızda bin uyuşmazlık, neredeyse 700 mahkemenin yapacağı iş arabulucular tarafından çözümlenmiş. Daha da geliştirmenin gayreti içerisinde olacağız” dedi.

“Boykot çağrısı akıl alır bir şey değil”

Bakan Tunç, konuşmasına şöyle devam etti:

“Son günlerde yolsuzluk iddiaları nedeniyle başlatılan soruşturmalar üzerinden de yargının hedef alınmasını üzülerek takip ediyoruz. Henüz deliller ortaya konulmadan, yargılamalar tamamlanmadan, peşin hükümlerle birilerinin suçsuz ilan edilmesi ya da mahkum edilmesi, hukuk ve hukuk devleti ile asla bağdaşmaz. Biz masumiyet karinesine önem veriyoruz. Lekelenmeme hakkı anayasal bir haktır. Bu konuda yaptığımız özellikle düzenlemelerle, soruşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi imkanları gibi ve diğer ceza mahkemesi kanununda yaptığımız düzenlemelerle bu konuda masumiyet karinesine hep dikkat çekiyoruz. Ancak devam eden soruşturmalarla ilgili dosyanın içeriğini bilmeden, delilleri görmeden daha ilk andan itibaren ’Yargı yanlış yapıyor, olamaz, suçsuz’ demek de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ters. Özellikle yargı mensuplarını bu konuda tehdit etmek, yargıyı karalamaya yönelik beyanlarda bulunmak, sokak çağrısı yapmak, boykot çağrısı yapmak doğru değildir. Hep beraber yargı sürenini beklemek durumundayız. Zaten soruşturma sonrasında suçlu ile suçsuz ortaya çıkacaktır. Boykot çağrısı akıl alır bir şey değil. İş dünyamız, esnafımız, milletimiz bu boykot çağrısına itibar etmedi. Bunun hiç kimseye faydası yok. Üretimi durdurmanın, esnafın kepenk kapatmasını sağlamanın kime ne faydası olabilir? Ekonomiyi sarsmaya yönelik çabalar milletimiz tarafından takdir görmez, yeri ve zamanı geldiğinde cevabını verir.”

“Hiç kimse yargının yerine geçip, hüküm dağıtamaz”

“Yolsuzluk soruşturmaları aslında ekonomimiz için önemli bir gelişmedir” diyen Bakan Yılmaz Tunç, “Hesap verilebilirlik, şeffaflık, kamu kaynaklarının çarçur edilmesini önlenmeye yönelik yargının tutumu takdir edilmesi gereken ve özellikle saygı duyulması gereken bir tavırdır. Kamu kaynakları hepimizin, tüyü bitmemiş yetimin hakkı çarçur edilirken, yargının buna sessiz kalması mümkün değildir. Yargı yolsuzluk yapandan da, hukuka aykırı davranan da hesap soracaktır. Yapılan budur. Aksi takdirde herkes istediğini yapmaya kalkışır. Yargı süreçlerine zarar vermeyecek, yargıyı etkilemeye yönelik çabalardan kaçınmak gerekir. Yargı bağımsızdır, görevini yerine getirir. Hiç kimse yargının yerine geçip, hüküm dağıtamaz. Bugün yargının attığı her adım, şeffaflıkla gerçekleştirilmektedir. Hukukun üstünlüğüne inanan kimsenin bu süreçten rahatsızlık duymaması gerekir. Yargı ne suçluyu saklar, ne de suçsuzu lekeler. Yeter ki hukuk konuşsun. Adalet yerini bulduğunda ekonomi güçlenir. Sürece yönelik sabırlı, sağduyu ve adalet temelli yaklaşılması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz. Hukukun üstünlüğüne inanan herkesin bu sürece destek olması gerektiğini ifade etmek istiyorum” şeklinde konuştu.

“Önemli düzenlemeleri içeren paketler önümüzdeki günlerde milletvekillerimizin huzuruna arz edilecek”

Geciken adaletin adalet olmadığına dikkat çeken Tunç, “Yargının adil ve hızlı karar verebilmesi ile ilgili olarak tedbirlerimizi almaya devam ediyoruz. Mevzuatın yenilenmesine yönelik çalışmalarımıza hala devam ediyoruz. Yargı Reformu Strateji Belgemizi 23 Ocak’ta Cumhurbaşkanımız açıklamıştı. Orada 264 hedef var. Bu hedeflerin içerisinde kurumsal kapasitenin daha da güçlendirilmesi ve süreçlerin hızlandırılmasına yönelik bir takım yenilikler var, hedeflerimiz var. Ceza adaleti sisteminin etkinliğini artırmaya yönelik, soruşturma aşaması, kovuşturma aşaması ve infaz aşaması 3’ü de birbirinden değerli aşamalar. Toplumu suçtan korumaya yönelik önemli düzenlemeleri içeren paketler önümüzdeki günlerde milletvekillerimizin huzuruna arz edilecek. Hukuk yargılarının gecikmeksizin sonuçlandırılması ile ilgili alacağımız tedbirler, sadeleştirmeler var. Duruşmalarla ilgili uzun sürmemesi, ceza davalarında duruşmaların kesintisiz devam etmesi, ara vermeden karara ulaşılması, delillerin baştan toplanmış olması tüm bunlar özellikle uygulamadan kaynaklanan bir takım problemleri çözecek. Önemli tespitlerimiz oldu. Bunu yaparken masa başında bu değerlendirmeleri yaptık. 1-1,5 yıl tüm taraflarla görüştük. Hukukçularımızla görüştük, akademisyenlerimizden görüş aldık, hukuk fakültelerimizden, barolarımızdan ve yargıda görev yapan hakimlerimiz, savcılarımızdan tüm kademelerden aldığım görüşler ve vatandaşlarımıza da açtık. Vatandaşlarımız internet yoluyla bize ulaştı. 55 bine yakın görüş vatandaşlarımızdan geldi. Tüm bunlar derlenerek bir 264 öncelikli hedefi belirledik. Önümüzdeki 2029 yılına kadar geçecek süreci takvimlendireceğiz. Adalete erişime kolaylaştırmaya yönelik, özellikle bazı düzenlemelerimiz olacak. İlk yargı paketimiz ceza adaleti sistemi ile ilgili. 39 maddelik paket hazırlığımız oldu. Özellikle ceza adaletinde son yıllarda karşılaştığımız birçok problemi çözmeye yönelik, suç ve suçluyla mücadeleye yönelik, bilişim suçların önlenmesi ve yargısal süreçlerin etkinliğiyle ilgili, toplumu rahatsız eden trafik suçları özellikle hapis cezasını gerektirenler bu pakette. Ceza adaleti sistemiyle ilgili ilk paketi milletvekillerimizin önüne çok kısa sürede arz etmiş olacağız” diye konuştu.

“Artık hukuk fakültesine bu şekilde geçiş söz konusu olmayacak”

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, hukuk fakültelerindeki kaliteyi artırmanın önemli olduğunu da aktararak, “Hukuk fakültelerinde başarı sıralaması, hukuk fakültelerinde girişte ilk 100 bine girme şartını bu yıldan itibaren getirmiş bulunuyoruz. Artık Türkiye’nin en başarılı öğrencileri hukuk fakültesine girerek eğitim alacaklar. Hukuk fakültelerine dikey geçiş, ikinci öğretim gibi sistemleri YÖK Başkanımız ile görüşerek kaldırdık. Artık hukuk fakültesine bu şekilde geçiş söz konusu olmayacak. Hukuk mesleklerine giriş sınavının da çok faydalı olacağını düşünüyoruz. Geçen eylül ayında ilk sınavı yapmıştık. Nisan sonunda da 2’nci sınav yapılacak. Artık hukuk fakültesi mezunları avukatlık stajına başlayabilmek için önce bu sınavı geçmeleri lazım. Hakim-savcı olabilmek için sınava girmeden bunu geçmeleri lazım. Yine başlattığımız bir diğer sistem hakim, savcı yardımcılığı. Artık hakim savcı adaylığını bıraktık yerine 3 yıl süren hakim-savcı yardımcılığına geçtik. 2 bin 75 hakim-savcı yardımcımız görevlerine başlamış bulunuyorlar. Usta-çırak ilişkisi içerinde yetişecekler. Hem görev yapacaklar hem de uygulama yapacaklar. Henüz mesleğe kabul edilmedikleri için karar verme noktasında yetkileri olmayacak ama kürsüye daha donanımlı halde çıkacaklar” dedi.

“2 milyon 383 bin 924 iş uyuşmazlığından 1 milyon 112 bin 189’u anlaşma sağlanmış”

Arabuluculuk sisteminin önemli bir kısmını iş uyuşmazlıklarının teşkil ettiğini vurgulayan Yılmaz Tunç, “İşçi ile işverenin dostane bir şekilde barışarak masadan kalkmasını çok önemsiyoruz. Bu, toplumsal barışa hizmet eden önemli bir durum. Bu anlamda da iş uyuşmazlıklarındaki zorunlu dava arabuluculuk başarıyla sürüyor. Bugüne 2 milyon 383 bin 924 iş uyuşmazlığı arabulucuların önüne gelmiş, 1 milyon 112 bin 189 anlaşma sağlanmış. Dava şartı arabuluculuk olmasaydı iş mahkemelerimizin, 9. Hukuk Dairemizin iş yükü çok daha artmış olacaktı. Zorunlu arabuluculukta başarı oranı yüzde 47. ihtiyari arabuluculukta başarı oranı yüzde 90’ları aşıyor. Ortalamaya baktığımız zaman yüzde 65 gibi bir başarı olduğunu görüyoruz” diye konuştu.

“Yarı yarıya uyuşmazlıkların anlaşmayla sonlandığını görüyoruz”

Son yıllarda yaşanan kira uyuşmazlıklarının da zorunlu arabuluculuk kapsamına alındığına değinen Bakan Tunç, yüzde 25 şartı nedeniyle bir takım istenmeyen, tatsız olayların yaşandığını söyledi. Tunç, “Bunların artık ortadan kalktığını görmek memnuniyet verici. Tabii arabuluculuğun burada çok büyük katkısı oldu. Geçen yıl 1 Eylül’den itibaren kira uyuşmazlıklarında, ortaklığın giderilmesi davalarında, kat mülkiyetinden doğan davalarda, komşuluk hukukundan doğan davalarda, bir de tarımsal hizmet sözleşmelerinden bunlarla ilgili zorunlu arabuluculuğu getirdikten sonra özellikle kiralarda baktığımız zaman neredeyse yarı yarıya uyuşmazlıkların anlaşmaya sonlandığını görüyoruz” şeklinde konuştu.

“Kira uyuşmazlığı başvurularından 127 bin 418’i anlaşma ile sonuçlandı”

1 Eylül 2023’ten itibaren yapılan kira uyuşmazlığı başvuru sayısının 348 bin 341 olduğunu belirten Tunç, “Bu başvurulardan 127 bin 418’i anlaşma ile sağlanmış. Vatandaşımız, adliyeye gitmeden, uzun sürecek yargılama sürecine muhatap olmadan haklarına kavuşmuş oluyorlar. Bunlar memnuniyet verici” ifadelerini kullandı.

“Biz de ilk imza atan ülkelerdeniz”

Arabuluculuğu ’Singapur Sözleşmesi’ ile uluslararası alana taşındığını kaydeden Bakan Tunç, “Ulusal düzeyde bir çözüm yöntemi, uluslararası sitemde 57 ülkenin imza attığı, biz de ilk imza atan ülkelerdeniz. Uluslararası yatırımcı açısından da bu sözleşmeye imza atmamız çok olumlu” dedi.

Kategoriler
BELEDİYELER Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Tüm Belediye Haberleri

Fransa’dan dünyaya Ekrem İmamoğlu tepkisi:

Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın, Fransa’da gerçekleştirilen kongrede Ekrem İmamoğlu’nun yolsuzluk suçlamasıyla tutuklu yargılanması üzerine Türkiye’ye yönelik yapılan aleyhe konuşmalara karşı çıkarak, “Gerçekliği çarpıtarak oluşturulan algı operasyonlarına izin vermeyeceğiz” dedi.

Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın, bugün Fransa’nın Strasbourg kentinde düzenlenen Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nin 48. Genel Kurulu’na katıldı. Genel Kurul’da özellikle muhalefetin söylemlerinden örnekler verilerek Türkiye aleyhtarı konuşmalara söz alarak karşı çıkan Başkan Büyükakın, “Kayyum atamalarını eleştiren raportörlerin, DEM Parti’nin seçimle gelmemiş, hukuki karşılığı olmayan eş başkan uygulamasını görmezden gelmesi, gerçeğin nasıl bloklandığını açıkça gösteriyor. Türkiye’de hukuk işliyor, yargı süreci devam ediyor ve gerçekliği çarpıtarak oluşturulan algı operasyonlarına izin vermeyeceğiz” diye konuştu.

“Gerçeklik bloke olmuş oldu”

Başkan Büyükakın salondakilerden büyük alkış alan konuşmasında şunları söyledi; “Algı ile gerçekliğin bu kadar birbirine karıştığı, propagandanın gerçekliği bu kadar esir aldığı salonda ve ortamda belki de en zor pozisyon 6 yıldır bu kongrenin üyesi olan benim. Türkiye’de hükümet tarafından yapılan uygulamaların burada anlatılanlarla aynı şeyler olmadığını savunmamı gerektiriyor. Kayyum atamalarında da raportörlerin bu sürecini biz de defalarca gördük. Hükümetin terörle bağlantılı yapılarla ilgili aksiyonlarını hukuksuzluk olarak niteleyen raportörler, gerçeklikle alakalı başka olguyu her zaman gözden kaçırdı. Mesela DEM parti tarafından aday gösterilmiş olan belediye başkanlarının yanlarında eş başkan sıfatıyla hiçbir hukuki karşılığı olmayan, hiçbir seçimle gelmeyen şahısların atanmasını kayyum olarak göremediler. Gerçeklik bloke olmuş oldu.” şeklinde konuştu.

“Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınma süreci hukuk prosedürüdür”

Konuşmasını sürdüren Başkan Büyükakın, “Burada sadece muhalefetin görüşlerinin ifade edilmesi, raporlarda ağırlıklı olarak muhalif görüşlerin ele alınmasını biz raportörlere defalarca anlattık. Hükümetin görüşleri raporlara maalesef yansımıyor ve gerçeklik ile propaganda arasındaki fark hiçbir zaman belirginleşmiyor. Dolayısıyla Türkiye’de demokrasinin devrede olduğunu, hukukun işlediğini, Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınma sürecinin esasen bir hukuk prosedürü olduğunu, şu anda bir yargılamanın devam ettiğini de özellikle belirtmek gerekiyor. Şu anda Türkiye’de devam etmekte olan bu yargılamanın bu şekilde tartışılması ve dünya kamuoyuna bu şekildeymiş gibi gösterilmesi, Türkiye’de sanki insanların hepsi sokaktaymış gibi anlatılması Türkiye’deki gerçekliği yansıtmıyor.. Burada propagandaya esir edilen bir propaganda çalışması var. Dolayısıyla bunun da bilinmesi, raporlara hükümet tarafından görüşlerinin de dahil edilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Şu ana kadarki orantısızlığın düzeltilmesi gerektiğini ifade ediyorum” ifadelerini kullandı.

Kategoriler
Derince Haber

Derince Belediyesi ve Safiport arasında ruhsat krizi

Kocaeli’de liman işletmeciliği yapan Safiport ile Derince Belediyesi arasında ruhsatsız deniz dolgusu tartışması yaşanıyor. Belediye, limanın çevreyi kirlettiğini ve denetimsiz faaliyet yürüttüğünü öne sürerken, şirket ise iddiaları reddediyor.

Derince Belediyesi, geçtiğimiz günlerde limanının işletmesini alan Safi Derince Uluslararası Liman İşletmeciliği A.Ş.’nin deniz dolgusu faaliyetinin ruhsatsız olduğu gerekçesiyle tutanak tuttu. Şirkette buna ilişkin dün açıklama yaptı.

“Derince Belediyesi tarafından bugün itibariyle hukuksuz bir şekilde tutanak tutulmuştur”

Safiport’tan yapılan açıklamada, “Bilindiği üzere Derince Limanı’nın işletmesi, İşletme Hakkının Devrine İlişkin Sözleşme (İHDS) ile 39 yıl süresince bir başka ismiyle (yap-işlet-devret) tarafımıza devredilmiştir. Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan İHDS ile yürürlükte olan İmar Planı kapsamında deniz dolgusu yapmak suretiyle Derince Limanı’nı genişletme yükümlülüğü zorunludur. Bu yatırım yapılmazsa da sözleşmenin fesih sebebidir. Bu kapsamda yatırımlarımız yarı kamu iştiraki olarak tüm hızıyla devam etmektedir. Ancak göreve yeni gelen Derince Belediyesi’nin başkanının dolgu alanlarına yönelik ruhsat talepleri mevcuttur. Bir kamu yatırımı olan Derince Limanı’nda yapılan yatırımlar, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından onaylanan İmar Planı doğrultusunda yapılmakta olup, bu kapsamda yapılan yatırımların ruhsata tabi olmadığı açıktır. Geçmişte de tarafımızca açılan davalar mevcut olup, söz konusu davalar Şirketimiz lehine sonuçlanmıştır. Ancak tüm bu duruma rağmen Derince Belediyesi tarafından bugün itibariyle hukuksuz bir şekilde tutanak tutulmuştur” denildi.

“Şirketimiz hukuksuz tutum sergileyen ilgili belediye yetkililerinden davacı olacaktır”

Açıklamada, söz konusu yaklaşımın tamamen hukuk dışı olduğu, tutulan tutanağın hukuka uygun tarafı bulunmadığı ifade edilerek, “Söz konusu yaklaşım tamamen şova yöneliktir. Şirketimiz bugüne kadar hukuk içerisinde hareket etmiştir, bundan sonra da hukuka uygun şekilde davranmaya devam edecektir. Bugüne kadar yapılan tüm yatırımlar Bakanlar Kurulu tarafından onaylandığı şekilde zorunlu olarak kamu adına yapılmıştır. Nitekim İHDS’de açıkça belirtildiği üzere, şirketimiz tarafından kamu hizmeti niteliğinde hizmet sunulmaktadır. Şirketimizce tamamen hukuki zeminde hareket edilirken, Derince Belediyesi’nin hukuka aykırı eylemleri, mahkemenin ve devletimizin verdiği kararlara açıkça aykırıdır. Şirketimiz hukuksuz tutum sergileyen ilgili belediye yetkililerinden davacı olacaktır” cümleleri kullanıldı.

“Unutulmamalıdır ki Derince Limanı kamunundur”

Açıklamanın devamında ise şu ifadelere yer verildi:

“Derince Belediyesince yapılan işlemleri hukuki çerçevede anlamakta zorlanmaktayız. Bu nedenle de, Derince Belediyesi’nin tutumunda kamu yararı olmadığı gibi oluşturulmaya çalışılan ortam kamu vicdanını da yaralamıştır. Unutulmamalıdır ki Derince Limanı kamunundur. Taahhüt ettiğimiz yatırımları İHDS ile belirlenen sürede tamamlama adına başlattığımız çalışmaların tüm hızıyla devam ettiğini, bu yatırımların zamanında tamamlanacağını ve TCDD’ye yani kamuya ait olan Derince Limanı’nın 2054 yılında yine TCDD’ye yani kamuya devredileceğini kamuoyunun bilgisine sunarız” .

Derince Belediyesi: “Safiport yıllardır Derince’nin havasını ve suyunu kirletiyor”

Safiport’un açıklamalarına yanıt veren Derince Belediyesi, şirketin kamuoyunu yanılttığını savundu. Derince Belediyesi tarafından yapılan açıklamada ise “Kamuoyu ile paylaşılan açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır. Kendilerini Derince halkının, yargının ve devletin üstünde gören bir anlayışla kaleme alınan bu açıklamayı esefle karşıladık. Kendi işletmelerinin de sınırları içerisinde olduğu, Derince’mizin çok kıymetli halkının iradesiyle seçilen belediye başkanımızdan ’Göreve yeni gelen Derince Belediyesi’nin başkanı’ gibi özensiz bir ifadeyle bahsetme fütursuzluğunu Derince halkına hakaret kabul ediyoruz. Büyükşehir Belediye Kanunu ile yetki ve sorumluluğumuz kapsamında olan Derince Liman alanının denetimi belediyemiz uhdesindedir. Safiport yıllardır Derince’nin havasını ve suyunu kirletmekte, yollarını tahrip etmektedir. Hiçbir denetime tabi olmadan kapalı kapılar ardında denizi doldurmakta, depreme ve yangına karşı herhangi bir önlem alınıp alınmadığı kontrol edilmeden inşaa faaliyetlerde bulunmaktadır. Bütün bu olumsuzlukların kamu menfaati olarak sunulması tamamen bir çarpıtmadır. Bugüne kadar yapım ve işletme sürecinde Derince halkına yansıyan bin bir türlü olumsuzluk ortadayken, söz konusu işletmenin kentimize sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda kayda değer bir katkısı da olmamıştır” ifadeleri kullandı.

“Akılla ve hukukla bağdaşır hiçbir tarafı bulunmamaktadır”

Derince Belediyesi’nin açıklaması şöyle devam etti:

“Kıyı Kanunu’na, 3194 Sayılı İmar Kanunu’na ve yargı kararlarına göre ruhsat alınması gerekliliği sabit olmasına rağmen bahse konu şirket üzerine düşen sorumluluğu ısrarla yerine getirmemektedir. Herhangi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının en basit inşaat talebi dahi ilgili kanunlara göre inşaat ruhsatına tabidir ve vatandaşlarımız bu talepleriyle ilgili tüm işlemleri mevzuata uygun yapmaktadır. Aynı şekilde tüm kamu kurumları; hastaneler, okullar ve hatta belediyemizin inşaa ettiği en ufak bir yapı için dahi inşaat ruhsatı alma zorunluluğu varken ’Ben devletim’ yaklaşımı içinde bulunan Safiport yönetiminin kendi yaptığı binlerce metreküp deniz dolgusu ve bunların üzerinde yapılan devasa yapıların inşaat ruhsatından muaf olduğunu söylemesinin akılla ve hukukla bağdaşır hiçbir tarafı bulunmamaktadır. Bilindiği gibi kentimiz birinci derece deprem kuşağında bulunmaktadır. Bununla birlikte ülkemizi son zamanlarda derinden yaralayan ve birçok canımızı yitirdiğimiz yangın hadiseleri de tazeliğini korumaktadır. Bu gerçekler ortadayken Safiport’un izinsiz ve denetimsiz inşa ettiği bu yapılarda yaşanacak herhangi bir olumsuz hadisenin sorumlusu kim olacaktır? Halkın iradesiyle görev başına gelen bizlerin asli sorumluluğu, hukuki esaslar çerçevesinde Derince halkının ve kamunun menfaatlerini gözetmektir. Yasaların bize verdiği yetkiler çerçevesinde kendini devletin üstünde gören bu anlayışa karşı halkımızın hakkını ve hukukunu bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da korumaya devam edeceğiz. Son olarak bilinmelidir ki, Derince Limanı Derince halkınındır. İşletmecisi kim olursa olsun, yasa ve yönetmeliklere uymak zorundadır”

Telefon
WhatsApp
Exit mobile version