Kategoriler
GÜNCEL HABERLER

“Bu zulüm artık durdurulmalıdır”

İsrail güçlerinin Küresel Sumud Filo’suna yönelik müdahalesine tepki gösteren Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü, “İnsani yardım taşıyan sivil bir konvoya yönelik güç kullanımı kabul edilemez” açıklamasında bulundu.

Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü Yönetim Kurulu, Gazze’ye insani yardım ulaştırmayı amaçlayan Küresel Sumud Filo’suna İsrail güçlerince yapılan müdahaleyi kınadı. Açıklamada, Gazze’nin 7 Ekim’den bu yana uluslararası hukuka aykırı saldırılarla karşı karşıya olduğu vurgulandı. Birleşmiş Milletler Bağımsız Uluslararası Araştırma Komisyonu’nun raporunda İsrail’in Gazze’de “soykırım” işlediğine dair kanıtların bulunduğu hatırlatılarak, kara harekâtıyla birlikte ihlallerin arttığına dikkat çekildi. Kulüp adına açıklama yapan Nail Karagülle, “Gazze’ye yönelik her türlü hukuk dışı müdahale engellenmelidir. Gazze 7 Ekim’den beri İsrail’in hukuka aykırı müdahaleleri altında direnmeye devam etmektedir. BM İsrail’in Gazze’yi tamamen işgal etmek için 16 Eylül itibariyle başlattığı kara saldırısının ana safhası devam etmekte olup 24 saatte 106 kişinin öldürüldüğü bildirilmektedir. Yaklaşık iki yıldır devam eden hukuka aykırı bu müdahaleler artık ciddi bir yoğunluğa ulaşmıştır. Birleşmiş Milletler Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, İsrail’in Gazze’deki eylemlerinin soykırım suçu oluşturduğunu rapor etmiş, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ise İsrail’in insani yardımların engelsiz biçimde ulaştırılması için tedbir kararları almıştır. Buna rağmen İsrail, uluslararası yükümlülüklerini ihlal etmeyi sürdürmektedir. Bu kapsamda İsrail’in Sumud filosuna yönelik saldırı ve engellemeleri, sivil hedeflere yönelik yasaklanmış saldırı, insani yardımın engellenmesi ve sivillerin aç bırakılması yasağının ihlali anlamına gelmekte olup uluslararası hukuka aykırılık doğurmaktadır. İnsani yardım taşıdığı açıkça beyan edilen şeffaf ve denetlenebilir sivil bir konvoya yönelik güç kullanımı kabul edilemez. Küresel Gazze Sumud Filosunda, 44 ülkeden yaklaşık 300 insan hakları savunucusu yer almakta olup, bu girişim tamamen sivil ve insani niteliktedir. Filo, Gazze’deki akut insani krize dikkat çekmek, sivillere kesintisiz insani erişim sağlamak ve uluslararası hukukun öngördüğü insani yardım koridorunun fiilen işlemesine destek olmak amacıyla yola çıkmıştır. Gemilerde yalnızca tıbbi malzemeler ve temel insani yardım yükleri bulunmakta; seyrüsefer ve güvenlik açısından uluslararası deniz hukukuna tam riayet edilmektedir. UAD kararları uyarınca İsrail’in insani yardımları kolaylaştırma yükümlülüğü varken, yapılan müdahaleler açıkça soykırımı önleme tedbirlerinin ihlalidir. Sumud Filosu tam da bu gayeye matuf olarak yola çıkmış bağımsız gönüllü bir girişimdir. Korunmasına yönelik tedbirler hem devletler hem uluslararası toplum nezdinde bir mesuliyettir. İnsani yardım bir ayrıcalık değil hukuki bir zorunluluktur. Küresel Sumud Filosu’na yönelik her türlü saldırı ve engelleme uluslararası hukukun ihlalidir. Gazze’ye insani yardım engelsiz ve güvenli biçimde ulaştırılmalı ve bu zulüm artık durdurulmalıdır. Zira insanlığın ve insanlık onurunu dayanma gücü kalmamıştır” ifadelerine yer verdi.

Kategoriler
GÜNCEL HABERLER

Filistinli doktorun feryadı: “F16 uçakları ile bombalanıyoruz”

https://41.com.tr/wp-content/uploads/2025/04/filistinli-doktorun-feryadi-f16-ucaklari-ile-bombalaniyoruz-0-w18V8sPC.mp4
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları devam ederken, 50 bini aşkın Filistinli hayatını kaybetti, binlerce Filistinli yaralandı. Yaşanan acı dramı anlatan Filistinli doktor, “Gazze’ye yiyecek, içecek, su ve ilaç dahil girmiyor. İsrail’in anlaşmayı habersiz şekilde bozmasından beri çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 2 binden fazla Filistinli şehit oldu. F16 uçakları ile bombalanıyoruz. Gazze’de şu anda 7 Ekim’de başlayan katliam, soykırım ve vahşetin çok büyük bir dalgasını yaşıyor” dedi.

İsrail’in 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırılar sonucu çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 50 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Hastane ve eğitim kurumları bile hedef alınarak sivil halk katlediliyor. İsrail’in 18 Mart’ta ateşkesi bozmasının ardından yalnızca 55 günde 2 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti.

“İhlalden bu yana çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 2 binden fazla Filistinli şehit oldu”

HEKİMSEN Genel Başkanı Uzm. Dr. Adil Kurban, Gazze’deki doktorlarla görüntülü görüşme yaparak, yaşananları İhlas Haber Ajansı’na anlattı. Filistinli doktor, yaşanan insanlık dramını anlatarak, “17 Ocak’ta yapılan anlaşma yükümlülüklerini İsrail yerine getirmeyerek ihlal etti. Ramazan ayının başından beri ikinci bir saldırı yapıldı. O günden bu güne yaklaşık 55 gündür Gazze’ye yiyecek, içecek, su ve ilaç dahil girmiyor. Bu süreçte çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 2 binden fazla Filistinli şehit oldu” dedi.

“F16 uçakları ile bombalanıyoruz”

En acı günlerden birinin de dün yaşandığını söyleyen doktor, “Şucaiyye Mahallesi’ndeki çok kalabalık bölgeye F16 uçakları ile ağır bombardıman yapılarak 8 bina yerle bir edildi. Binaların içinde bulunan en az 50 kişi olduğunu öğrendik. Onlarca kişi hala enkaz altında. Kurtarma araç ve teçhizatları olmadığından onlara ulaşmak mümkün değil. Refah’ta olduğu gibi kurtarma ve ambulans ekipleri de hedeflerden bir tanesi. Sürekli hedef halindeler. Bu bölgeye yaklaşanlara ve kurtarmaya çalışanlara dahi ateş açıldı. Gazze’de şu anda 7 Ekim’de başlayan katliam, soykırım ve vahşetin çok büyük bir dalgasını yaşıyor. Bugün artık birçok bölgede bombardımanlarda şehit veriliyor ancak maalesef Gazze gündemden düşmüş durumda. Buradaki insanlar seslerini bu sebeple duyuramıyorlar. Çünkü İsrail işgal devleti bir taraftan, arkasında Amerika ve Amerika’nın güdümünde giden rejim ve medya kuruluşları bu sesi çıkartmamaya ve dünyaya duyurmamaya çalışıyor” şeklinde konuştu.

“Gazze feryat ediyor”

“Gazze feryat ediyor” diyen Uzm. Dr. Adil Kurban, “Bu feryat çok şiddetli. 3-5 kişinin öldürülmesi nedeniyle bütün dünya liderlerinin birleşip yürüdüğünü hatırlıyoruz. Ama o dünya liderleri 30 bin civarında çocuk ve kadının öldürülmesine sessiz kaldı. Hatta Netanyahu Amerika’ya gittiğinde mecliste alkışlandı. Ne kadar acı bir şey. HEKİMSEN olarak ilk günden beri Gazze ile yakından ilgilendik. Gazze’de çalışan meslektaşlarımızı bulduk ve geri bildirim aldık. İletişim ağı kurduk ve bu şekilde Gazze’nin derdini dillendirdik. Hatta Gazze ile ilgili X’te hashtag yaptık. Netanyahu’yu etiketleyen STK başkanı olarak bir tek bendim. Netanyahu ve İsrail güçlerini etiketleyerek paylaşımlar yaptım. Buna kimse cesaret edemedi ama HEKİMSEN buna cesaret etti. Bunun gibi elimizden geleni yaptık. Madden de yardım yapmak isterdik ancak oraya ulaşamıyoruz. Yurt dışına yardım sıkıntımız var. Bunun için de HEKİMSEN Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni kurduk” ifadelerini kullandı.

“Yok edilmenin eşiğindeler”

Çok fazla sivilin öldürüldüğüne dikkat çeken Adil Kurban, “Ateşkes anlaşmasının İsrail tarafından haber bile verilmeden bozmasının sonra sadece dün 50 kişi şehit oldu. Bunların yarısından fazlası çocuk ve kadın. Onlarca kişi de enkaz altında. Bu atılan bombalar normal bombalar değil. Bunlar beton delici bombalar. Bu bombaları sivil halkın üstüne atılıyor. Ateşkesin bozulmasından üstünden 45-50 gün geçti ve 2 bin Filistinli şehit olduğu biliniyor. O insanların en önemli ihtiyacı olan su, ilaç ihtiyaçları karşılanamıyor. Duygu durumları karışık, yok edilmenin eşiğindeler. Toplum olarak yok ediliyorlar” dedi.

Yarın tüm dünyada Gazze saatiyle saat 22.00’da ezan okunacak

Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’na çağrıda bulunan Kurban, “Yarın Gazze saatiyle saat 22.00’da bütün dünyada herkesin bulunduğu yerde balkonlarda, pazarlarda, camilerde ve yollarda ezan okunmasını istiyorlar. Filistin Alimler Birliği bunu planladı ve talep ediyor. Lütfen en azından camiler noktasında onların bu talebine destek olalım” diye konuştu.

Kategoriler
GÜNCEL HABERLER Tüm Güncel Haberler

Bilal Erdoğan: “İsrail ile ticareti keselim diye 3 milyar doların üzerinde cari fazlamızdan feragat ettik”

İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve TÜGVA Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan, “Türkiye, İsrail ile tüm ticaretini kesti. İsrail ile ticareti keselim diye 3 milyar doların üzerinde cari fazlamızdan feragat ettik” dedi.

Erdoğan, İlim Yayma Cemiyeti Kocaeli Şubesi Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Programda konuşan Erdoğan, “Eğer bu soykırım ile dünya hesaplaşacaksa, bir daha böyle bir şeyin olmaması sağlanacaksa o zaman Gazze’deki evlerin, hastanelerin, okulların, camilerin İsrail tarafından yapılması lazım. Normalde savaşın kusurlusuna savaş tazminatı ödettirilir. 55 milyon Müslüman ülkesi, ‘İsrail ile ilişkileri kesiyoruz’ dese İsrail bu işe devam edemezdi. Ama maalesef yapılan toplantılara rağmen İslam dünyasını konuda ortak adım atmaya ikna edemedi. Edemedikten sonra mayıs ayı itibari ile Türkiye, İsrail ile tüm ticaretini kesti. İsrail ile ticareti keselim diye 3 milyar doların üzerinde cari fazlamızdan feragat ettik. Daha fazlasını yapabilmemiz için daha fazlasını yapmaya muvafık bir millet olmamız da lazım. Bunun karşılığında ceremesi olursa çekmeye hazır bir milleti olması lazım” dedi.

Erdoğan, “Deprem bölgesinde neler yapabiliriz diye seferber olduk. 50. Yılla ilgili düşündüğümüz işlerin yerine deprem bölgesinde 50 kütüphane yapalım dedik. Hatay’daki depremde hamdolsun okullar hemen tamamı ayakta kaldı. İlim Yayma Vakfı olarak 36 tanesini deprem bölgesinde, 14 tanesini İstanbul’da, 51.’yi de Afrin de olmak üzere 51 tane kütüphane yaptık. Bazılarını bu yaz bitecek ama yaklaşık 40 tanesini tamamlayıp açtık. İlim Yayma Cemiyeti’nin 75 yılında, Kocaeli şubemizin de 50. yılında yapılacak çalışmalar inşallah bu hizmet kervanının daha çok insan tarafından hakkıyla bilinmesine vesile olur. Neden ilim yaymanın daha çok insan tarafından bilinmesi önemli? İhlas ve samimiyetle çıkılmış bir yol. 1951 yılında imam hatip kurulurken buralara öğrencinin gelmesi lazımdı. Celalettin Hoca, daha İstanbul İmam Hatibi açarken, matematik Türkçe, coğrafya öğretmeni buluyorlar ama din derslerini verecek hoca yok. Çünkü devletin sisteminde öyle bir memuriyet kalemi, öğretmen kadrosu yok. Ankara’da Celal Hocanın geçirdiği o günlerde önemli tartışma konularından bir tanesi Arapça ve Kuran’ı kerim derslerini Arap harfleri ile veremezsin, Latin harfleri ile vereceksin diyorlar. Yani okuma yazmayı Latin harfleri ile öğret, konuşabilir, anlar ama Arap harfleri ile gördüğü zaman okuyamasın. Yani aman zinhar bu memlekete bu harfler girmesin denilmiş. Yunan’ın, Çin’in, Japon’un alfabesine karşı böyle bir direnç yok ama Arap’ın harfi girerse ülke yıkılırız mahvoluruz düşüncesi vardı. Böylesine bağnaz, yobaz dünyanın hiçbir devrinde anlam verilemeyecek düzeyde katılıklar vardı. 1974 yılına kadar radyolarda Türk müziği yasak. Nedir bu Türk müziği? Zaman zaman sanat müziği dediğimiz, tasavvuf müziğinin de makamını, usullerini belirleyen, saray müziği de denilen müzik yasak. Atatürk de çok severmiş, niye yasak? Atatürk bir akşam, aslında maksadı o değilmiş ama kraldan çok kralcı bürokratlar öyle anlamış da öyle kalmış. Yersen hikaye böyle. Neler neler yaşamışız” diye konuştu.

“Başörtüsü düşmanlığını içlerinde taşımalarına rağmen yeri geldiğinde seçimde başörtüsü dağıtabiliyorlar”

Son 22 yılda birçok alanda normalleşme yaşandığını belirten Bilal Erdoğan, “Ayasofya’nın cami hüviyetini kavuşup yeniden açılması dahi bir normalleşme. Olması gereken oldu. Olmaması gerekenin kanıksanmış olmasıydı bizim utancımız. Ayasofya’ya kimse müze olarak gitmezdi. Anca turiste hizmet eder. Aklı başında bir Müslüman o mabedi bir müze olarak gezebiliyor muydu. O bize utanç olarak geliyordu. Onun normalleşmesi o normalleşmenin parçası. 22 yılda değişik zaman dilimlerinden geçtik. Bir anda olmuyor birçok şey. Bugün birisi başörtüsü düşmanlığını içlerinde taşımalarına rağmen başörtüsü ile ilgili bir şey konuşamıyor, hatta bunların siyasetçileri yeri geldiğinde seçimde başörtüsü dağıtabiliyorlar. Başörtüsü ile ilgili bir şey diyemiyorlarsa bu normalleşme olmasından kaynaklanıyor. Yani birilerinin eline imkan geçse yine yasaklar, yine kapatır ben bunu adım kadar eminim. Bunu bilen bilir. 15-20 yaşındaki çocuk bunu anlayamaz, ihtimal veremez. Ama tahmin ediyorum 28 Şubat’ı gören herkes, birilerinin eline fırsat geçmesi halinde Ayasofya’yı yeniden müze yapabileceğine, Kur’an kurslarının kapatabileceğine, imam hatipleri yeniden geriletebileceğine, başörtüsü ile ilgili yeniden yasaklar ihlas edebileceğine adı gibi emindir, bunu bilir. Bizim zilletimiz, bunların normalleşmesine yani Ayasofya’nın müze olması, ‘Başörtülüde de hakim olmaz’ dedirtilebilmesi kıyametimizdi. O kıyametlerden normalleşmeye gidiyoruz. Nedir bu normalleşme, bu kadar kadim kültürü olan bir milletin; kendi kimliğini, kültürünü yaşayabilmesi, tarihi, kültürü ile barışık olabilmesidir” şeklinde konuştu.

“Dünyanın en büyük savaşları olmasına rağmen adamların umurunda değil”

Bugün dahi Cumhuriyet bayramı merasiminde geçmişi karalama söylemleri hakim olduğunu belirten Erdoğan “Her toplumun geçmişinde hatırlamak istemediği geçmişi vardır ama bizde herhalde en azıdır. Batının gavuru, geçmişindeki bunca zulüm, soykırım, vahşet, dünyanın en büyük savaşları olmasına rağmen adamların umurunda değil. Geçmişle hesaplaşma, geçmişteki utançlarla yüzleşme olmadığı gibi yeni köleleştirme metotlarını bulmuşlar. Ruanda da 1 milyon insan öldürülürken, Bosna Hersek’de 250 bin insan katledilirken, Gazze’de 50 bin küsur insana soykırım uygulanırken de hiç oralı olmayabiliyorlar. Gözlerinin önünde müsaade ederek, destekleyerek. Şimdi Gazze’de soykırım. İşte Netanyahu’yu indirdik mi hesaplaştık diyecekler. Avrupa’daki yöneticilerin kafasındaki tasarım budur. Amerika’daki şu anki yöneticilerin değil de ortalama Amerika yöneticilerinin kafasında muhtemelen Netanyahu seçimi kaybeder, suçu önün üstüne yıkarız, bu soykırımdan İsrail’i temizleriz diye düşünüyorlar. Ne mümkün” ifadelerini kullandı.

“Gazze’deki insanlarının evlerinin, hastanelerinin, okullarının, camilerinin İsrail tarafından yapılması lazım”

İsrail konusuna değinen Bilal Erdoğan, “İsrail’de Hamas bunlara terör saldırısı yaptı dediğin siviller birilerinin evine çökmüş. Nasıl buna sivil diyorsun. Eğer bu soykırım ile dünya hesaplaşacaksa, bir daha böyle bir şeyin olmaması sağlanacaksa o zaman Gazze’deki insanlarının evlerinin, hastanelerinin, okullarının, camilerinin İsrail tarafından yapılması lazım. Normalde savaşın kusurlusuna savaş tazminatı ödettirilir. 55 milyon Müslüman ülke hepsi ‘İsrail ile ilişkileri kesiyoruz’ dese İsrail bu işe devam edemezdi. Ama maalesef yapılan toplantılara rağmen İslam dünyasını konuda ortak adım atmaya ikna edemedi. Edemedikten sonra mayıs ayı itibari ile Türkiye, İsrail ile tüm ticaretini kesti. İsrail ile ticareti keselim diye 3 milyar doların üzerinde cari fazlamızdan feragat ettik. Daha fazlasını yapabilmemiz için daha fazlasını yapmaya muvafık bir millet olmamız da lazım. Bunun karşılığında ceremesi olursa çekmeye hazır bir milleti olması lazım” dedi.

Kategoriler
GÜNCEL HABERLER

Doç. Dr. İbrahim Arslan: “Gazze’nin yeniden inşa süreci yıllar sürebilir”

Ateşkese varan süreci değerlendiren Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Geriye kalan rehinelerin serbest bırakılması, İsrail birliklerinin tamamen geri çekilmesi ve ‘sürdürülebilir barışın yeniden tesis edilmesi’ anlamına gelen ikinci aşamaya ilişkin müzakereler, 16. günde başlayacak. Üçüncü ve son aşama ise, Gazze’nin yeniden inşasını ve kalan rehinelerin cesetlerinin iadesini içermektedir. Yeniden inşa süreci yıllar sürebilir.” dedi.

Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Türkiye’nin; ateşkesin bir ve ikinci aşamasından ziyade üçüncü aşamasında yani Gazze’nin yeniden inşasında sorumluluk üstlenmesi beklenebilir.” dedi.

İsrail ile HAMAS, Gazze savaşının başlamasından 15 ay sonra ateşkes üzerinde anlaştı. Üsküdar Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. İbrahim Arslan, ateşkese varan süreci değerlendirdi.

46 bin 800’den fazla Filistinli yaşamını yitirdi

HAMAS’ın, genelde 75 yıldır, Gazze’de ise İsrail’in uyguladığı ablukadan kaynaklı son 17 yıldır, Filistinlilerin içinde bulundukları zor koşulları, güçlükleri, İsrail’in aşağılamalarını göz önünde bulundurarak; Filistin sorununu tekrar dünya gündemine taşıma iddiasıyla, 7 Ekim 2023’te, İsrail’e karşı Aksa Tufanı olarak adlandırdığı bir operasyon gerçekleştirdiğini anlatan Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Bu operasyonda, yaklaşık bin 200 kişi hayatını kaybetti, 251 kişi de HAMAS tarafından rehine olarak alındı. İsrail, Aksa Tufanı operasyonuna önce hava bombardımanıyla karşılık verdi, ardından, 27 Ekim’den itibaren, Gazze’ye yönelik karadan geniş çaplı işgal başladı. HAMAS ise İsrail’in saldırılarına, Gazze’den fırlattığı roketlerle karşılık verdi. HAMAS, Sağlık Bakanlığı verilerine göre, İsrail’in karadan ve havadan gerçekleştirdiği saldırılarda, bugüne kadar 46 bin 800’den fazla Filistinli yaşamını yitirdi.” dedi.

Joe Biden, ateşkesin sağlanması ve rehinelerin takasını öngören üç aşamalı bir plan önermişti

Taraflar arasındaki çatışmaların durdurulması ve ateşkesin sağlanması amacıyla, 21 Kasım 2023’te, ABD, Mısır ve Katar’ın katılımıyla bir girişim başlatıldığını hatırlatan Doç. Dr. İbrahim Arslan, şöyle devam etti:

“Bu girişim sonrasında sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste, HAMAS 105 rehineyi bıraktı. Bunun karşılığında İsrail, hapishanelerinde tuttuğu 240 Filistinliyi salıverdi. Taraflar daha sonra, ateşkesi ihlal ettiklerine dair karşılıklı olarak birbirlerini suçladılar ve bu girişim daha ileriye taşınamadı. Süreç içinde, ABD Devlet Başkanı Joe Biden, 31 Mayıs 2024’te, ateşkesin sağlanması ve rehinelerin takasını öngören üç aşamalı bir plan önerdi. BM Güvenlik Konseyi, 10 Haziran 2024’te aldığı kararla Biden’ın planını destekledi. Ateşkesin sağlanacağına dair umutların arttığı bu ortamda, 31 Temmuz 2024’te, HAMAS’ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin İsrail’in gerçekleştirdiği bir suikastla Tahran’da öldürülmesi üzerine, görüşmeler askıya alındı. Bu olayın akabinde, 17 Ekim 2024’te, Hamas lideri Yahya Sinwar da öldürüldü.”

Anlaşma 19 Ocak’tan itibaren yürürlüğe girdi

Karşılıklı güvensizliğin en üst düzeye çıktığı bir dönemde, ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın, 2 Aralık 2024’te yaptığı bir açıklama ile bir anda dikkatleri üzerinde topladığını kaydeden Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Trump, göreve başlayacağı 20 Ocak 2025’e kadar taraflar arasında anlaşma olmaz ise Ortadoğu’da cehennemi yaşatacağını ifade etti. Trump’ın açıklamasından 42 gün sonra, 13 Ocak 2025’te, Biden ve İsrail Başbakanı Netanyahu arasındaki telefon görüşmesi sonrasında, ABD Dışişleri Bakanı Blinken anlaşmaya çok yakın olunduğunu duyurdu. Devamında, HAMAS ve İsrail arasında ateşkese yönelik anlaşma konusunda uzlaşma sağlandığı, 15 Ocak 2025’te, Katar Başbakanı Mohammed bin Abdulrahman Al Thani ve ABD Başkanı Joe Biden tarafından dünya kamuoyuna açıklandı. İsrail kabinesi, iki gün sonra anlaşmayı onayladı. Saatler süren görüşmelerde, İsrail kabinesindeki iki aşırı sağcı bakan anlaşmaya olumsuz oy verdi. Kabinenin onayının ardından anlaşma, 19 Ocak saat 08:30’dan itibaren yürürlüğe girdi.” diye anlattı.

Altı hafta sürecek ilk aşamada neler olacak?

İsrail ve HAMAS arasında imzalanan anlaşmanın üç aşamadan oluştuğunu dile getiren Doç. Dr. İbrahim Arslan, şunları kaydetti:

“Altı hafta sürecek ilk aşamada; HAMAS tarafından Gazze’de tutulan 33 İsrailli rehine karşılığında, bin 167’si 7 Ekim 2023’ten sonra tutuklanan bin 900’den fazla Filistinli serbest bırakılacak. Anlaşmanın 7. gününde, toplam 7 İsrailli esirin serbest bırakılmasının ardından İsrail ordusu, Gazze’den çekilmeye başlayacak ve kuzey Gazze sakinleri evlerine dönebilecek. İlave olarak, Gazze Şeridi’nin kuzeyine ulaşacak 50 yakıt kamyonu da dahil olmak üzere Gazze’ye günde 600 kamyon insani yardım girişi mümkün olacak.

Geriye kalan rehinelerin serbest bırakılması, İsrail birliklerinin tamamen geri çekilmesi ve ‘sürdürülebilir barışın yeniden tesis edilmesi’ anlamına gelen ikinci aşamaya ilişkin müzakereler, 16. günde başlayacak. Üçüncü ve son aşama ise, Gazze’nin yeniden inşasını ve kalan rehinelerin cesetlerinin iadesini içermektedir. Yeniden inşa süreci yıllar sürebilir.”

Trump’ın ‘rehine anlaşması sağlandı’ mesajı anlaşmaya verilen önemi gösteriyor

İlk aşamada; serbest bırakılacak rehineler arasında sivil kadınlar, kadın askerler, çocuklar, yaşlılar, hasta ve yaralı sivillerin yer almasının beklendiğini de belirten Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Biden, ateşkes planının kesin hatlarını Mayıs 2024’te paylaştığını ve ardından BM Güvenlik Konseyi tarafından oybirliğiyle kabul edildiğini hatırlatarak, adeta kendisinin süreçteki önemini vurguladı. Ayrıca, 20 Ocak 2025’te göreve başlayacak seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘rehine anlaşması sağlandı’ ifadesiyle anlaşmayı sosyal medya hesabından duyurması, anlaşmaya verilen önemi göstermektedir.” şeklinde konuştu.

Ortadoğu’da yeni bir dönem başlıyor

İsrail ve HAMAS temsilcilerinin, Paris, Kahire ve Doha’da üçüncü taraflar aracılığıyla müzakereleri yürüttüklerini ve müzakerelerde ABD, Katar ve Mısırlı diplomatların arabuluculuk yaptıklarını anlatan Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Bu gelişmeler, anlaşma sürecinde İsrail’le tam bir uyum içinde hareket eden ABD’nin etkili olduğunu göstermektedir. Anlaşmanın hemen öncesinde, 8 Aralık 2024’te, Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi, Rusya’nın Ukrayna karşısında sürdürmekte olduğu savaşı sonlandıramaması, HAMAS’ın yanı sıra Hizbullah’ın da etkisiz hale getirilmesi ile İran’ın bölgedeki etkisinin ortadan kaldırılmasının aynı döneme denk gelmesi tesadüf olarak görülemez.  Bu durum, Aksa Tufanı öncesine göre İsrail’in bölgedeki güvenliğinin daha güçlü biçimde sağlandığı, Ortadoğu’da yeni bir dönemin başladığının habercisi olarak değerlendirilebilir.” dedi.

Gazze’de kalıcı barışın sağlanması mümkün mü?

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, Aksa Tufanı’nın hemen sonrasında, amaçlarının ‘Hamas’ı yok etmek’ olduğunu ve bunu elde edene kadar savaşa devam edeceklerini açıkladığını belirten Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Bugüne kadar bu tutumlarında herhangi bir değişikliğe tanık olunmadı. İsrail; ambulans, hastane, okul, ibadet yeri, kadın, çocuk, basın görevlisi ayrımı göstermeksizin uyguladığı şiddetle, defalarca uluslararası hukuku ihlal ettiği gibi Filistinlilerle aralarındaki düşmanlığı daha da derinleştirdi. Ateşkes sürecinde yaşanabilecek aksamalar, Trump’tan destek bulması halinde, İsrail’in, şimdiye kadar uyguladığı şiddete kaldığı yerden devam edebileceğini göstermektedir.” ifadesinde bulundu.

Yaşanan son gelişmeler, anlaşmanın sürdürülebilirliği konusunda endişe verici

Ateşkesin oylandığı kabine toplantısında karşı oy veren aşırı sağcı İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir’in, protesto amacıyla istifa edeceğini duyurduğunun bilindiğini de söyleyen Doç. Dr. İbrahim Arslan, şöyle devam etti:

“Anlaşmaya başından bu yana karşı bir diğer isim Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’dir. Maliye Bakanı, ilk aşama sonunda Gazze savaşı yeniden başlamazsa istifa edeceğini açıkladı. Bu bakanlar, hükümeti ‘şeytanla’ anlaşma yapmakla suçluyorlar ve henüz HAMAS’ın yok edilmesi amacına ulaşılamadığını savunuyorlar. İsrail, HAMAS’ın bırakılacak rehinelerin listesini paylaşmadığı gerekçesiyle, 19 Ocak sabahı, ateşkesin başlama saatine dakikalar kala, Filistin’e saldırı düzenledi. Devamında, HAMAS’ın rehinelerin isimlerini yayınlamasının ardından, saat 12.15 itibarıyla ateşkes başladı. Bakanların açıklamaları ve yaşanan son gelişme, anlaşmanın sürdürülebilirliği konusunda bizleri endişeye sevk etmektedir.”

Ateşkes sürecinde Türkiye’nin rolü ne olabilir?

Ateşkesin sağlanması sürecinde ABD, Mısır ve Katar’ın etkili olduklarının bilindiğini kaydeden Doç. Dr. İbrahim Arslan, şunları ifade etti:

“Bu kapsamda Türkiye’nin; ateşkesin bir ve ikinci aşamasından ziyade üçüncü aşamasında yani Gazze’nin yeniden inşasında sorumluluk üstlenmesi beklenebilir. Bununla birlikte Türkiye, İsrail’in varlığının tanınmasına ilişkin olarak, Filistinlileri iknaya yönelik çaba sarf etmelidir. Bu husus, güç olmakla birlikte, bölgede kalıcı barışın tesisine ve İran’ın etkisinin azaltılmasına zemin oluşturur. Gelişmeler, barışın sürdürülebilmesi halinde, İsrail’in Körfez ülkeleriyle imzaladığı 2020 tarihli İbrahim Anlaşmalarının yeniden canlanacağını ve genişleyeceğini göstermektedir. Bu ortamda Türkiye’nin Irak, Suriye, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman, Katar ve Filistin’le bölgesel bir anlaşma ya da ‘Ortadoğu Barış ve İstikrar Paktı’ benzeri bir paktın kurulmasını önermesinin uygun olabileceğini düşünüyorum.”

Gelişmelere bütüncül bakmak gerekiyor

Bu girişimin, bölge ülkelerinin tamamına açık olması gerektiğini de ifade eden Doç. Dr. İbrahim Arslan, “Rusya ve İran’ın 17 Ocak 2025’te stratejik ortaklık anlaşması imzaladığı, bu ortaklığın bölgede yeni gruplanmalara neden olabileceği unutulmamalıdır. Türkiye, önereceği bu paktla, bölge ülkelerinin barış içinde birlikte yaşamalarına olanak sağlayacak ortamın şekillenmesine önemli katkı sunmuş olur. İlave olarak, Eylül 2023 tarihli G20 Yeni Delhi Zirvesi sonrasında Hindistan’ın Çin karşısında üretim üssü olarak konumlandırılması ile gündeme gelen Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru (IMEC) ile Türkiye’nin Kalkınma Yolu projesi bölgemizde barış ve istikrarı zorunlu kılmaktadır. Her iki proje, Süveyş Kanalı güzergahına alternatif sunmaktadır. Gelişmelere bütüncül bakmak gerekmektedir.” şeklinde sözlerini tamamladı. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kategoriler
DÜNYA

İsrail, Batı Şeria ’ya baskın düzenledi: 8 ölü

İsrail ’in işgal altındaki Batı Şeria bölgesine bağlı Cenin şehrine ve mülteci kampına düzenlediği baskınlarda 8 Filistinli hayatını kaybederken, 14 kişi yaralandı.

İsrail ’in Gazze Şeridi ’ne yönelik saldırıları 34 ’üncü gününde devam ediyor. İsrail ordusu, Batı Şeria ve Gazze Şeridi ’ne düzenlediği kara harekatını genişletirken, sivil yerleşim yerlerine gece gündüz baskınlar düzenliyor.

İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından Filistin ’in işgal altındaki Batı Şeria bölgesine bağlı Cenin şehrine ve mülteci kampına düzenlenen baskında çatışma çıktı.

İsrail askerlerinin baskın sırasında sivillere ateş açması sonucu 8 Filistinli hayatını kaybetti. Yaralanan 14 Filistinli ise tedavi altına alındı. İsrail Hamas çatışmalarının başladığı 7 Ekim ’den bu yana Batı Şeria bölgesinde en az 173 Filistinli hayatını kaybetti.

Telefon
WhatsApp
Exit mobile version