Kategoriler
Sağlık Haberleri SAĞLIK Tüm Sağlık Haberleri

’’Kesim yapılırken hijyen kurallarına dikkat edilmeli’’

Kurban kesiminde hijyen kurallarına vurgu yapan Aile Hekimi Uzm. Dr. Didem Altay Gazi ’’Özellikle kurban kesimi sırasında hijyen kurallarına uyulmaması durumunda ciddi sağlık problemleriyle karşı karşıya kalabiliriz. Herhangi bir olumsuzluk yaşamamak için öncelikle yetkili kesim yerlerini tercih etmeliyiz. En önemlisi kurbanlık seçerken hayvanın sağlıklı olmasına dikkat etmemiz gerekir’’ dedi.

Kurban bayramına sayılı günler kaldı. Bayramın birinci günü birçok alanda kurban kesimleri yapılacak. Kurban kesimi sırasında dikkat edilmesi gerekenler ve hijyen kurallarına uyulmaması durumunda hangi hastalıklar ortaya çıkabileceği konusunda Liv Hospital Aile Hekimi Uzm. Dr. Didem Altay Gazi, şu açıklamalarda bulundu:

’’Kurban bayramı, sadece dini vecibelerin yerine getirilmesiyle sınırlı kalmamalı; hayvan sağlığı, insan sağlığı ve çevre güvenliği açısından da dikkatle ele alınmalıdır. Özellikle kurban kesimi sırasında hijyen kurallarına uyulmaması durumunda ciddi sağlık problemleriyle karşı karşıya kalabiliriz. Herhangi bir olumsuzluk yaşamamak için öncelikle yetkili kesim yerlerini tercih etmeliyiz. Ama tabi ki en önemlisi kurbanlık seçerken hayvanın sağlıklı olmasına dikkat etmemiz gerekir. Kurbanı kesecek kişinin uzman olmasına dikkat edilmesi gerekirken hijyen açısından en önemli unsurların başında kesim sırasında kullanılacak olan bıçak ve diğer aletlerin hijyenik olmasıdır.

’’Malta humması ve Şarbon’a dikkat’’
Kesim sırasında hijyen kurallarına uyulmaması durumunda hem kesim yapan kişilerde hem de kesilen kurbanın etini tüketen kişilerde bazı hastalıklara neden olabilir. Özellikle hayvandan insana bulaşabilen Malta humması, şarbon ve kist hidatiği ile karşı karşıya kalabiliriz. Yüksek ateş, terleme, kas ağrıları, halsizlik ve iştahsızlık gibi belirtiler varsa eğer Malta hummasına yakalanmış olabilirsiniz. Malta Humması özellikle hasta hayvanların etinin ve sütünün çiğ olarak tüketilmesi ya da enfekte hayvanların kanı veya dokusuyla temas edilmesi durumunda insana bulaşabilir.

’’Deride oluşan yaralar şarbona işaret olabilir’’
Bacillus anthracis adlı bakterinin yol açtığı şarbon, şarbonlu hayvanların eti ya da kanıyla temas edilmesi, deri, solunum ve sindirim sistemi yoluyla bulaşabilir. Özellikle deride oluşan kabarık ve siyah yaralarla kendini gösterir. Şarbonda ayrıca yüksek ateş ve solunum sıkıntısı da görülür.

’’Kesilen hayvanların iç organları imha edilmeli’’
Kurban kesiminden sonra özellikle hayvanların iç organlarının imha edilmesi gerekir. Çünkü büyükbaş ve küçükbaş hayvanların bağırsaklarında bulunan echinococcus paraziti, köpeklerin bu organları yemesi durumunda vücudundan insana bulaşarak kist hidatiği hastalığına neden olabilir. Etin pişirilmeden ya da az pişirilerek tüketilmesi durumunda da parazit insana geçebilir. Kist hidatiği hastalığı; karın ağrısı, karında şişlik, nefes darlığı şeklinde kendisini belli eder.

’’Etin temizlenmemesi gıda kaynaklı enfeksiyonlara neden olabilir ’’
Etin temizlenmemesi durumunda mide bulantısı, kusma, ishal ve yüksek ateş gibi belirtilerle ortaya çıkan salmonelloz enfeksiyonu ile karşılaşabilirsiniz. Coli enfeksiyonu ise özellikle EHEC suşları ciddi bağırsak enfeksiyonlarına ve böbrek yetmezliğine neden olabilir. Listeria monocytogenes bakterisinin neden olduğu Listeriozis enfeksiyonu, hamileler ve bağışıklığı zayıf bireylerde ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

’’Çiğ etle temas eden yüzeyler iyice temizlenmeli’’
Hem kendimizin hem çevremizdekilerin sağlığını korumak adına, kesim sırasında özellikle koruyucu eldiven ve önlük kullanılmalıdır. Etler buzdolabında 4 derecede muhafaza edilmelidir. Etler iyice pişirildikten sonra tüketilmelidir. Özellikle çiğ et ve pişmiş gıdalar ayrı kaplarda tutulmalı, çiğ etle temas eden yüzeyler iyice temizlenmelidir.’’

Kategoriler
ÖZEL HABER

Fıtık Deyi̇p Geçmeyi̇n, Bağırsakların Kangren Olmasına Bi̇le Sebep Olabi̇li̇r

Kasık fıtığının oluştuktan sonra kendiliğinden yok olmasının mümkün olmadığını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Faruk Özkul, “Kasık fıtığının tek tedavi yöntemi cerrahi yöntemdir. Fıtığın zaman içinde büyümesi, testis torbasına doğru inmesi, fıtığın sıkışması, fıtığın boğulması yani sıkışan bağırsağı kanlanmasının bozulup kangren olması hayatı tehdit edici komplikasyona dönüşebilir” dedi.

VM Medical Park Kocaeli Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Faruk Özkul, kasık fıtığı ve tedavi yolları hakkında açıklamalarda bulundu. Kasık fıtığının kısaca tanımını yapan Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Faruk Özkul, “Kasık fıtığı, karın içinde bulunan ince bağırsaklar ve bağırsak yağları gibi organların karın duvarının zayıf bölgelerinden dışarı çıkması ile cilt altında oluşan şişliktir. Ikınma, öksürme, zorlanma ve hapşırma ile karın içi basıncı artarak kasık bölgesinde fıtık görünür olur. Bu durum karın içindeki basıncın artmasının ya da kasık bölgesindeki kasların ve dokuların zayıflamasının sonucudur. Genellikle erkeklerde daha yaygın olsa da nadiren kadınlarda da görülebilir. Kasık fıtığı özellikle ağır kaldırma, ani zorlama, obezite, kronik öksürük ya da kabızlık gibi unsurlarla tetiklenebilir” diye konuştu.

“Kasık bölgesinde şişlik görülebilir”

Kasık fıtığının belirtilerine değinen Op. Dr. Özkul, “Kasık bölgesinde meydana gelen belirgin şişlik, öksürüldüğünde şişliğin ağrı ve yanma oluşturması, kasıklarda baskı ve gevşeme hissi kasık fıtığının karakteristik belirtileri arasında yer alır. Kasık fıtıkları genellikle kasık bölgesindeki şişlikle kişinin kendisi tarafından fark edilirler. Şişliğe eşlik eden ağrı ve yanma hissi olabilir. Kişinin hareketleri kısıtlanabilir, ağrılar kramplar şeklinde görülebilir. Kasık fıtığı muayene ile kolaylıkla teşhis edilebilirken kasık bölgesine yapılacak yüzeysel doku ultrasonu da tanıda yardımcı olabilir. Öte yandan kasık, bel ve karın bölgesinde hissedilen ağrı, erkeklerde testislerde de hissedilebilir” şeklinde konuştu.

“Riskli durumlar”

Kasık fıtıklarının fıtık kesesi içine sıkışarak zaman içerisinde boğulma durumlarına yol açabileceğini söyleyen Op. Dr. Özkul, bu durumda kişinin acil olarak ameliyata alınması gerektiğini ifade etti. Kasık fıtığında endişe edilecek komplikasyonları sıralayan Op. Dr. Özkul, “Fıtığın zaman içinde büyümesi ve testis torbasın doğru inmesi, fıtığın sıkışması (sıkışıp barsak tıkanıklığına sebep olabilir), fıtığın boğulması (sıkışan bağırsağı kanlanmasının bozulup kangren olmasıdır ve hayatı tehdit edici bir komplikasyona dönüşebilir” ifadelerini kullandı.

“Kendiliğinden geçmez

Tedavi yollarına değinen Özkul, “Kasık fıtığının oluşması sonrası kendiliğinden yok olması mümkün olan durum değildir. Kasık fıtığının tek tedavi yöntemi cerrahi yöntemdir. İlaç tedavisi mümkün değildir. Karın duvarında oluşan bu kasık fıtığının tek çözümü ise kasık fıtığı ameliyatıdır. Kasık fıtığı tedavisi için iki cerrahi yöntem vardır. Birincisi kasık bölgesine yaklaşık 7-8 santimlik kesi ile yapılan klasik açık cerrahi yöntem, ikincisi ise kapalı yöntemle yapılan kasık fıtığı ameliyatıdır. Kapalı kasık fıtığı ameliyatının diğer adı laparoskopik ameliyattır” dedi.

“Açık ve kapalı ameliyatla tedavi mümkün”

Ameliyat süreci hakkında bilgi veren Op. Dr. Özkul, “Bazı özel durumdaki hastalar dışında genel olarak laparoskopik yöntem gerek ameliyat sırasındaki kolaylık gerekse ameliyat sonrası ağrının az oluşu, hızlı iyileşme ve erken işe dönüş açısından daha üstündür. Özellikle kozmetik açıdan yara izi daha az olur. Laparoskopik kasık fıtığı ameliyatı karın duvarından açılan 3 delikten kamera ve özel geliştirilmiş aletlerle yapılır. Kapalı kasık fıtığı ameliyatı tek taraflı olduğu durumlarda 30-45 dakika arasında sürmektedir. Ancak kasık fıtığının çift taraflı olduğu durumlarda süre uzayabilmektedir. Laparoskopik kasık fıtığı ameliyatında hasta genel anestezi ile uyutulur. Kasık fıtığı zor bir ameliyat değildir. Özellikle hasta açısından açık ameliyata göre iyileşme süreci daha rahat geçer” diye konuştu.

“Ameliyat sonrası ağrı olabilir”

Ameliyat risklerini anlatan Faruk Özkul, “Enfeksiyon, kanama, ameliyat sonrası ağrı, şişlik ve nadiren doku hasarı gibi komplikasyonlar olabilir. Anestezi reaksiyonları nadir görünseler de riskler arasındadır. Tekrarlayan fıtık oluşumu da muhtemeldir. Hiçbir acil durum söz konusu olmaksızın hasta en iyi şekilde ameliyata hazırlanarak planlı şekilde en uygun zamanda yapılan fıtık onarımlarında risk çok çok düşüktür. Hayati risk pratik olarak yoktur. Fıtığın tekrarlamaması için yeterli miktarda lif tüketerek ve yeterli miktarda sıvı içerek kabızlığı önlemek fıtık riskini azaltabilir. Sigara kullanımı, öksürük ile kronik bronşit gibi sağlık sorunlarına neden olabilir ve kasık fıtığı riskini artırabilir. İki hafta kadar kasığı germeyi gerektiren işlerden, 8-10 kilodan fazla ağırlık kaldırmak, ağır fizik egzersizler, tenis, futbol gibi ağır sporlar sakıncalıdır. Kısa mesafe yürüyüşler yapılabilir” şeklinde konuştu.

Kategoriler
SAĞLIK Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

Kolay Morarma Hemofi̇li̇ Haberci̇si̇ Olabi̇li̇r

Hemofilinin ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Hemofili kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliğidir. Kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızıntı şeklinde uzun süren kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir” dedi.

Medipol Mega Üniversite Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Işık Odaman Al, 17 Nisan Dünya Hemofili Günü kapsamında önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Işık Odaman Al, hemofilinin kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliği olduğunu belirterek “Hemofili A ve hemofili B olarak iki tipi vardır. Hemofili A’da eksik olan, faktör VIII’dir. Tüm hemofili hastalarının yüzde 85’ini oluşturur. Hemofili B’de ise faktör IX eksikliği mevcuttur ve hastaların yüzde 15’ini oluşturur. Hemofili kalıtsal (doğumsal) bir hastalıktır. X’e bağlı çekinik olarak kalıtılır. Yani kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Öte yandan sonradan kazanılmış mutasyonlar da hemofili hastalığına neden olabilmektedir. Toplumdaki sıklığı hemofili A için 5 bin erkek çocukta 1 iken hemofili B için 30 bin erkek çocukta 1’dir” şeklinde konuştu.

Sünnet sonrası uzayan kanamaya dikkat

Hemofili A ve B’de klinik bulguların benzer olduğuna işaret eden Doç. Dr. Işık Odaman Al, şöyle devam etti: “Eklem ve kas içi kanamalar en sık görülen bulgulardır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Hastalık faktör düzeyinin kandaki seviyesine göre ağır (faktör düzeyi (yüzde 1), orta (yüzde 1-5) ve hafif (yüzde 5-40) olarak sınıflandırılır. Klinik bulgular ise hastanın yaşına, faktör düzeyine göre değişir. Ağır hemofilide bulgular daha ciddi olup yenidoğan döneminde ve erken çocukluk döneminde ortaya çıkar. Hastalar emeklemeye ve yürümeye başlama döneminde eklem içi kanamalar ile başvurur. Hafif hemofilide ise bulgular daha ileri yaşlarda, ağır bir travma ya da cerrahi işlem sonrası kanama şeklinde ortaya çıkar. Hastalığın tanısı şüphelenilen kişilerde kan faktör seviyesine bakılarak konulur. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızma şeklinde uzun süren kanama, sünnet sonrası beklenmedik kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir. Tanı konulmasında aile öyküsü mutlaka sorgulanmalıdır. Erken tanı konulması özellikle ağır hemofili hastalarında hayat kurtarıcıdır.”

Ciddi kanama olmadan koruyucu tedavi şart Doç. Dr. Işık Odaman Al, tedavinin esasını eksik olan faktörlerin yerine konulması olduğunu belirterek şu bilgileri verdi: “Günümüzde plazma kaynaklı ve rekombinant olarak üretilen faktör konsantreleri mevcuttur. Ağır hemofili hastalarında ciddi kanamalar gelişmeden koruyucu tedaviye başlanmalıdır. Koruyucu tedavi hemofilinin tipine, hastanın kilosuna, kanama sıklığına ve şiddetine ve faktör düzeyine göre bireyselleştirilir. Genellikle haftada 1 olarak başlanıp, haftada 3’e kadar arttırılır. Bu tedavide amaç hastanın kan faktör seviyesini yüzde 1’in üzerinde tutmak ve ciddi kanamaların önüne geçmektir. Diğer tedavi şekli ise ‘kanadıkça’ olarak isimlendirilen hastanın kanaması olması durumunda uygulanan faktör yerine koyma tedavisidir. Faktör konsantreleri hastalara damar içi infüzyon yolu ile uygulanmaktadır. Hemofili ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalıktır. Bu süreçte hasta ve ailesinin bilgilendirilmesi ve tedaviye uyumu çok önemlidir. Hastalar hematoloji, fizik tedavi, ortopedi hekimi, fizyoterapist, psikolog gibi bir çok disiplinden profesyonel uzmanlarca takip edilmelidir. Hastalar hastalığın ismi, ağırlık derecesi, kullandığı faktör konsantresi, takip eden merkez ve hekimin bilgilerini içeren kimlik kartları taşımalıdır. Tedavide amaç hayatı tehdit eden, ani gelişen kas içi, beyin içi kanamaların önüne geçmek olduğu kadar, uzun vadede hastaların bebeklikten, erken çocukluk, okul dönemi, ergenlik ve erişkin dönemlerine geçişte karşılaşabileceği kronik sorunları da tespit edip çözmektir. Tekrarlayan eklem içi kanamalar kısa ve uzun vadede hastaların hayat kalitesini önemli düzeyde etkilemektedir.”

Uzun dönemde sakatlığa ve psikolojik sorunlara yol açabilir Tekrarlayan kanamalarda uzun dönemde sakatlığa yol açabileceğine dikkati çeken Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Tekrarlayan kanamalar sonucu eklem içinde inflamasyon (yangı) oluşmakta ve kısa dönemde ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığına; uzun dönemde ise eklem hareket yeteneğinin kaybına yani sakatlığa neden olmaktadır. Bu tür sakatlıklar ise hastalarda fiziksel aktivitede azalmaya ve osteoporoz, obezite, sosyolojik ve psikolojik sorunlara da neden olur. Fiziksel aktivite her yaş grubunda oldukça önemlidir ve desteklenmelidir. Böylece sinir ve kas gelişimi desteklenir ve eklem hareket açıklığı artar. En çok önerilen sportif aktiviteler yürüyüş ve yüzmedir. Erken çocukluk döneminde hastaların aşıları aşı takvimine uygun olarak yapılır. Ancak kas içi yerine cilt altı uygulama tercih edilmelidir. Eğer kas içi uygulama zorunlu ise koruyucu olarak uygulanan faktör tedavisi ile aynı güne denk getirilmeli ve aşı sonrası aşı uygulanan bölgeye baskı uygulanmalıdır. Okul dönemindeki hastalar için ise okul yönetimi ve öğretmenleri hastalığın tedavisi ve acil durumlar hakkında bilgilendirilmelidir. Aile ve öğretmen iş birliği içinde olmalı ve çocuk bu dönemde psikososyal olarak desteklenmelidir. Ergenlik dönemi ise tedaviye uyumun en çok bozulduğu dönemdir. Hastalar kronik sürecin vermiş olduğu bıkkınlık, kanama ataklarının eskisi kadar sık olmaması, bağımsız olma arzusu gibi nedenler ile tedavilerini aksatabilmektedir. Son yıllarda klasik faktör uygulamalarının yanı sıra uzun yarı ömürlü faktörler, faktör VIII’ e benzer etki gösteren bisipesifik antikor (Emicizumab) ve faktör dışı tedaviler geliştirilmiştir. Emicizumab henüz ülkemizde kullanım onayı almamıştır. Gen tedavisi çalışmaları ise devam etmektedir” değerlendirmesi yaptı.

Telefon
WhatsApp
Exit mobile version