Kategoriler
GÜNCEL HABERLER

“Yaz ayları sünnet için daha elverişli”

Sünnetin her mevsimde yapılabileceğini ancak yaz aylarında bazı şartların çocuklar için daha elverişli olabileceğini işaret eden Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Coşkun Köse, “Aileler tarafından sünnet işlemi için yazın daha sık tercih edilmesinin nedeni okulların tatil olması, çocuğun daha rahat kıyafetler giyebilmesi gibi pratik nedenlerdir. Ayrıca, üst solunum yolu enfeksiyonları gibi soğuk havalarda daha sık görülen hastalıklar da yaz aylarında daha az görüldüğünden bu mevsim tercih edilmektedir” dedi.

VM Medical Park Gebze Hastanesi’nden Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Coşkun Köse, sünnet operasyonları öncesi ve sonrasında dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgiler paylaştı. Sünnetin özellikle sünnet derisi darlığı, sünnet derisi iltihabı gibi durumlarda tedavi edici bir işlem olduğunun altını çizen Op. Dr. Coşkun Köse, ayrıca erkeklerin erişkin yaşamında çeşitli hastalıklar ve durumlara karşı koruyucu olduğu gösterildiğini vurguladı.

Op. Dr. Coşkun Köse, “Sünnet işlemi yenidoğan döneminden başlayarak her yaşta yapılabilir ancak 2 ila 5.5 yaş aralığında yapılması, çocuğun psikolojik gelişim süreçleri nedeniyle önerilmez” diye konuştu.

“Yazın üst yolunum enfeksiyonları daha az görülüyor”

Aslında sünnetin ideal bir mevsimi olmadığını, her mevsim yapılabileceğini işaret eden Op. Dr. Köse, “Yazın tercih edilmesinin nedeni okulların tatil olması, çocuğun daha rahat kıyafetler giyebilmesi gibi pratik nedenlerdir. Ayrıca, üst solunum yolu enfeksiyonları gibi soğuk havalarda daha sık görülen hastalıklar da yaz aylarında daha az görüldüğünden, bu mevsim tercih edilmektedir” şeklinde konuştu.

“Yazın daha ince kıyafetler ve çamaşırlar giyilebilmesi bir avantaj”

Yaz tatilinin sünnetin iyileşme süreci açısından da bazı avantajları olduğunu vurgulayan Op. Dr. Köse, “Sünnet sonrası bakım açısından daha ince kıyafetler ve çamaşırlar giyilebilmesi, sünnet bölgesine daha az baskının olması ve bu bölgenin daha fazla hava alabilmesi bir avantajdır. Ayrıca, okul çocuklarının okuldan geri kalmaması ve sürekli ebeveynin yanında olabilmesi dolayısıyla daha yakın bakım sağlanabilmesi de önemli bir avantajdır” ifadelerini kullandı.

Her şeye rağmen, yaz aylarında da hijyen açısından dikkat edilmesi gereken bazı özel durumlar olduğuna dikkat çeken Köse, “Yaz aylarında havanın sıcaklığına bağlı olarak terleme daha fazla olacağından, sünnet bölgesi nemli kalabilir. Dolayısıyla, çocukların hafif kıyafetler giymesi, aşırı terlemeden kaçınması, sık sık o bölgenin açık bırakılarak kuru kalması ve hava almasını sağlayarak genel hijyen kurallarına uyulması yeterlidir” dedi.

“Yöntem çocuğa özel belirlenmeli”

Klasik cerrahi sünnetin, günümüzde en çok tercih edilen sünnet yöntemleri arasında ilk sırada geldiğini vurgulayan Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Coşkun Köse, “Bu teknik uzun yıllardır uygulandığından uzun vadede sonuçları en iyi bilinen yöntemdir. Damar ve sinirlerin korunması, estetik görünüm, komplikasyon oranları açısından özellikle yaygın şekilde tercih edilmektedir. Yenidoğan sünnetinde genellikle lokal anestezi tercih edilmektedir. Daha büyük çocuklarda ise her iki yöntem de tercih edilebilir. Her ikisinin de kendine göre avantajları dezavantajları vardır. En uygun yöntem, çocuğa özel olarak aile ile birlikte belirlenmelidir” diye konuştu.

“Enfeksiyon ve kanama gibi komplikasyonlara dikkat edilmeli”

Sünnet sonrası bakımın da önemli olduğuna değinen Coşkun Köse, “Sünnet sonrası bakım oldukça kolaydır. En önemlisi, genel hijyen kurallarına uyulmasıdır. Bakım genel olarak ılık oturma banyoları ve yara bakım kremleri kullanılarak yapılmaktadır. Sünnet sonrası önerilere tam uyulduğu takdirde süreç sorunsuz ve zahmetsiz atlatılabilmektedir. Dikiş alınması ya da pansuman gerekmemektedir. Aileler, enfeksiyon ve kanama gibi komplikasyonlara dikkat etmelidir.

Bu komplikasyonlar son derece nadirdir. Enfeksiyon riski genel hijyen kurallarına ve hekim önerilerine uyulduğu takdirde neredeyse hiç görülmez. Kanama ise nispeten daha fazla görülen bir komplikasyondur. Travmadan kaçınılması, hekimin önerdiği dışındaki ağrı kesicilerin kullanılmaması yara bakım kremlerinin doğru ve düzgün kullanımı gibi koruyucu yöntemlerle bunun önüne geçmek mümkündür” dedi.

“Abartılı ifadelerden kaçınılmalı”

Ailelerin çocuklarına sünnet sürecini doğru bilgilerle ve yaşına uygun şekilde anlatması gerektiğini söyleyen Op. Dr. Köse, şunları söyledi:

“Sünnet öncesinde çocuğun özellikle kaygı duymasına neden olacak abartılı ifadelerden kaçınılmalı, ailenin sünnetin sağlık gerekçeleri ile inanç meyanında gerekliliğini sade ve sakin bir şekilde aktarması önemlidir. ‘Kesilecek, ucundan azıcık alınacak’ gibi abartılı ifadeler ile ‘hiç canın yanmayacak’ gibi gerçek dışı ifadeler kullanılmamalı, baskı ya da zorlama yapılmamalıdır. Sürecin tamamının uygun şekilde anlatılması, hem aile hem de çocukta kaygıyı azaltmaktadır. Ayrıca, oluşabilecek küçük aksiliklerde de kaygı duyulmamasını sağlamaktadır”

“Ameliyathanede ve steril şartlarda yapılmalı”

Sünnetin cerrahi bir işlem olması nedeniyle mutlaka her cerrahi işlem gibi bir cerrah hekim tarafından steril şartlarda ameliyathanede yapılması gerektiğini belirten Op. Dr. Köse, “Uzman tarafından yapılmayan ya da gerekli sterilite şartları sağlanmadan yapılan sünnetlerde düzeltilmesi zor hatta imkansız komplikasyonlar gelişebilir. Genel kanının aksine, oldukça incelikli ve teknik olarak uzmanlık gerektiren karmaşık bir işlemdir” dedi.

Kategoriler
Sağlık Haberleri Tüm Sağlık Haberleri

Merdiven çıkarken dizde oluşan ağrıya dikkat

Günlük hayatta fark etmeden atılan binlerce adım, yıllar içinde dizlerde yorgunluğa neden oluyor. Diz kireçlenmesinin özellikle merdiven inip çıkarken ya da uzun süre yürüdükten sonra ağrıyla kendini belli ettiğini belirten Uzman Dr. Mert Sancar, diz kireçlenmesi hakkında bilgi verdi.

Her adımda vücudun tüm yükünü taşıyan diz eklemleri, yıllar içinde sessizce yıpranıyor. Bu yıpranma zamanla “gonartroz” olarak adlandırılan, halk arasında “diz kireçlenmesi” olarak bilinen hastalığa yol açıyor. Medicana Zincirlikuyu Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Mert Sancar, diz kireçlenmesinin diz ekleminde yer alan kıkırdak dokunun aşınmasıyla başladığını söyleyerek, “Kıkırdak, eklem yüzeylerinin rahatça hareket etmesini sağlayan koruyucu bir tabakadır. Bu doku bozulduğunda, kemikler birbirine sürtünmeye başlar ve bu durum ağrı, sertlik, şişlik ve hareket kısıtlılığına neden olur. Yaşlanma, fazla kilo, geçirilmiş diz yaralanmaları, genetik yatkınlık ve bazı romatizmal hastalıklar gonartrozu kolaylaştıran etkenlerdir” dedi.

Kilo kontrolü önem taşıyor
Gonartrozun genellikle dizde özellikle merdiven inip çıkarken ya da uzun süre yürüdükten sonra hissedilen ağrı ile kendini belli ettiğine değinen Uzm. Dr. Mert Sancar, “Zamanla dizde şekil bozukluğu, çıtırtı sesi, sabahları tutukluk hissi ve oturup kalkarken zorlanma gibi şikâyetler gelişir. Tanı, hasta öyküsü ve fizik muayene ile birlikte basit bir röntgen ile rahatlıkla konabilir. Gerektiğinde MR gibi görüntüleme yöntemleri de kullanılabilir. Gonartroz tedavisi, hastalığın evresine ve hastanın yaşam kalitesine göre belirlenir. İlk aşamada kilo kontrolü, kasları güçlendirmeye yönelik egzersizler, baston veya dizlik gibi yardımcı ekipmanlar önerilir. Fizik tedavi uygulamaları da ağrının azaltılmasında ve eklemin korunmasında oldukça etkilidir” şeklinde konuştu.

İlaçların yan etkilerine dikkat
Gonartrozun tedavisinde ağrı kesici ve iltihap giderici ilaçlar, krem veya jel formunda sürülen topikal ilaçların kullanılabildiğini ifade eden Uzm. Dr. Mert Sancar, “Ancak bu ilaçlar uzun süreli kullanımda mide, böbrek ve kalp üzerindeki yan etkileri nedeniyle dikkatli alınmalıdır. Ağrı kesici, iltihap giderici ilaçların yanında diz içi enjeksiyonların da bu sorunda kullanıldığını söylemek mümkündür” diye görüş verdi.

Erken evrede hyaluronik asit enjeksiyonları uygulanabilir
İlaç ve fizik tedaviye yeterli yanıt vermeyen hastalarda diz içine yapılan enjeksiyonların son yıllarda önemli bir tedavi seçeneği haline geldiğine değinen Uzm. Dr. Mert Sancar, “Bu uygulamalar, doğrudan eklem içine yapıldığından daha etkili ve hedefe yönelik sonuçlar sağlayabilir. Diz içine kortizon enjeksiyonları tercih edilen bir yöntemdir. Bu yöntem iltihaplı durumlarda etkili ve hızlı ağrı giderici etki sağlar. Ancak yılda 2-3 defadan fazla önerilmez, zira kıkırdak üzerine olumsuz etkileri olabilir. Kortizon dışında kullanılan hyaluronik asit enjeksiyonları da eklem sıvısının kalitesini artırır, sürtünmeyi azaltır, dizin ‘yağlanmasını’ sağlar. Özellikle erken ve orta evredeki hastalarda işe yarar” dedi.

Diz kireçlenmesinde yeni nesil tedaviler
Kişinin kendi kanından alınan ve iyileştirici hücrelerden zenginleştirilmiş bir sıvının ekleme verilmesiyle yapılan PRP’nin de diz kireçlenmesinde uygulanabildiğini belirten Uzm. Dr. Mert Sancar, “Bunların yanında kök hücre uygulamaları ve kolajen enjeksiyonları da kullanılır. Genellikle hastanın yağ dokusundan ya da kemik iliğinden elde edilen kök hücreler, hasarlı dokuya ‘yenilenme’ sinyali verir. Deneyimli ekipler tarafından uygulandığında fonksiyonel faydalar sağladığı görülmüştür. Kolajen enjeksiyonları da tercih edilen bir yöntemdir. Vücutta doğal olarak bulunan kolajenin dışarıdan desteklenmesi ile kıkırdak dayanıklılığı artırılmaya çalışılır. PRP ya da hyaluronik asitle birlikte uygulanabilir. Ayrıca, eksozom tedavisi de diz kireçlenmesinde kullanılan bir diğer yöntemdir. Bu yöntem, hücreler arası iletişimi sağlayan minik ‘haberci kesecikler’ olan eksozomların diz içine verilmesiyle uygulanır. Eksozomlar, doku yenilenmesini uyaran sinyaller içerir ve hasarlı bölgelerde onarıcı süreçleri başlatabilir. PRP ve kök hücre tedavilerinin etkilerini destekleyici niteliktedir. Her ne kadar bilimsel araştırmalar hâlen devam etse de, eksozom tedavisi günümüzde bazı özel kliniklerde diz kireçlenmesi tedavisine destek amacıyla uygulanmaktadır ve klinik deneyimlerle olumlu geri dönüşler alınmaktadır” şeklinde görüş verdi.

“Enjeksiyonların yeterli olmadığı durumda cerrahi önerilir”
Tüm yöntemlere rağmen hastaların günlük aktivitelerini yapmakta zorlanma varsa, cerrahi seçeneklerin gündeme geldiğini ifade eden Uzm. Dr. Mert Sancar, “Bunlar arasında artroskopik temizleme işlemleri, kemik hizalama ameliyatları (osteotomi) ve ileri vakalarda diz protezi ameliyatları yer alır. Gonartroz, yaşla birlikte görülme sıklığı artan ancak doğru yönetildiğinde hastanın yaşam kalitesini koruyabildiği bir hastalıktır. Tedavi seçenekleri klasik yöntemlerden ileri biyolojik uygulamalara kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Her hastanın ihtiyacı farklı olduğundan, tedavi planı bireye özel olarak şekillendirilmelidir” dedi.

Telefon
WhatsApp
Exit mobile version